Anasayfa Arşivler 2015 Haziran

Aylık ArşivHaziran 2015

8 4.719 görüntüleme

Herkese Merhaba,

Uzun zamandır Eşref ile video çekmiyoruz. Çekelim dedik ama Eşref’in farklı bir önerisi oldu. Canlı yayın yapsak ve herkesle anlık görüşsek dedi 🙂 Benim için ilgi çekici bir öneri.

Periscope’u bilen var mı bilmiyorum. Ben de ortalama 2 ay önce filan öğrendim.

Bilmeyenler için nasıl girileceğini, indirileceğini ve kullanılacağını anlatıyorum:

  • Apple Store ya da Android üzerinden Periscope’u akıllı telefonunuza ya da iPad’inize yüklüyorsunuz.
  • Giriş yapabilmeniz için Twitter hesabınızın olması gerekiyor.
  • Twitter hesabınızla bağlanıp uygulamayı açtığınızda uygulamanın alt sağ köşesindeki insan ikonuna tıklıyorsunuz. Diyabetimben‘i aratıp seçmeniz gerekecek.
  • Biz de “Diyabetimben Periscope’ta” yayın adıyla yayın yapmaya başlayacağız. Sizler de bu yayının üzerine tıkladığınızda bize dahil olabileceksiniz.
  • Bu yayında biz sesli ve görüntülü olurken, sizler yazarak sorularınızı ve düşüncelerinizi aktarabileceksiniz.
  • Dünya’nın her yerinden bu görüşmeye dahil olabilirsiniz.
  • Yayın süresi bizim performansımıza bağlı. Ortalama 15 dakika hedefliyoruz. Katılım durumuna göre uzatırız ya da süreyi kısaltırız.

Bizim ilk canlı yayın tecrübemiz olacak. Oldukça ilginç ve keyifli olacağını düşünüyorum.

Canlı Yayın Yer, Tarih ve Saati: Periscope, 3 Temmuz Cuma günü 21:30’da 

Not: Bu yazının fotoğrafı telefonumun ekran görüntüsü. Periscope ikonunu oradan da görebilirsiniz.

 

0 4.939 görüntüleme

Esra’nın Notu: Daha önce sizlerle; Tip-1 Diyabet ve Kök Hücre Tedavisinde Son Gelişme ve Diyabete Karşı Çok Büyük Bir Adım başlıklarında Doktor Douglas Melton’dan ve çalışmalarından bahsetmiştik. Çalışmalardan Ekim 2014’de söz etmiştik. Ancak o günden bu güne Douglas Melton’ın çalışmalarında kaydadeğer gelişmeler oluyor.

Aynı zamanda Doktor Douglas Melton ile ilgili Prof Dr Erdal Karaöz de çok güzel şeyler söylemişti. Özellikle kök hücre çalışmaları üzerine umut veren çalışmalarını da anlatmıştı.

Benim düşüncem tip-1 diyabetle ilgili kök hücre çalışmalarının önümüzdeki dönemde farklı bir boyuta ulaşarak, bağışıklık sistemini de baskılayıcı ilaç kullanmayacak formata geleceği.

2015 Diyabet Kongresi / Amerika-Boston yazımızda da paylaştığımız gibi bu sene Boston’da gerçekleşen Amerikan Diyabet Vakfı’nın her sene düzenlediği kongreden ilk ve umut veren çalışmayı sizlerle paylaşıyoruz.

2015 ADA Bilimsel Kongresi’nde JDRF Tarafından Desteklenen “HücreKoruma Kalkanı (encapsulation)” Araştırması’na Dair Yeni Bilgiler Yayınlandı

Hücrelerin elde edildiği kaynaklar ve bunların korunması için gerekli materyaller üzerinde duruldu.

JDRF’in araştırmaların hızlandırılmasına çalıştığı ve tip-1 diyabet tedavisinde bir tedavi yöntemi olması beklenen insülin üreten hücrelerin bir koruma kalkanı içerisine alınması projesi bu seneki ADA konferansında tanıtıldı. Organizasyon tarafından finanse edilen üç ayrı grup en son yayınladıkları çalışmalarının detaylarını açıkladı.

Bu sunumlar yeni geliştirilen hücre koruma kalkanı araştırmaları bölümünde yayınlandı. British Columbia Üniversitesi’nden Doktor Timothy Kieffer ve Harward Üniversitesi’nden Doktor Douglass Melton tarafından yürütülen iki araştırma, hücre koruma kalkanı projesinde kullanılmak üzere kök hücrelerin insülin üreten hücrelere dönüştürülmesinin hızlandırılması üzerine odaklandı. MIT’de görevli Araştırmacı Daniel Anderson ve Doktor Robert Langer tarafından yapılan üçüncü sunum ise insülin üreten hücrelerin vücuda yerleştirildikten sonra bağışıklık sisteminin saldırılarından korunması için gereken koruma kalkanı malzemesinin geliştirilmesi üzerineydi.

Dr. Kieffer insan kök hücrelerinin vücuda yerleştirilmeden önce kısa sürede insülin üreten olgun hücrelere dönüştürülmesini sağlayan 7 adımlık bir protokol geliştirdi. Diğer araştırmacılar tarafından halen kullanılan mevcut yöntem çok daha uzun sürede bu işlemi gerçekleştiriyordu. Ayrıca eski yöntemde hücrelerin insülin üretecek olgunluğa erişmeden önce vücuda yerleştirilmeleri gerekiyordu. Dr Kieffer yaptığı araştırmalara göre bu yeni yöntemle üretilen hücrelerin diyabetik fareleri eski yöntemle üretilen hücrelere göre 4 kat daha hızlı iyileştirdiğini belirtti. Eğer bu yöntem insanlar üzerinde başarı ile uygulanabilirse Doktor Kieffer’in geliştirdiği bu protokol hücre transplantasyonu için gereken güvenli bir kaynak olabilir ve bu hücrelerin vücutlarına yerleştirildiği kişiler çok daha kısa sürede fayda sağlayabilir. Bu teknik sayesinde aynı zamanda araştırmalar için ihtiyaç duyulan büyük miktarlardaki hücre sayıları karşılanabilir.

Doktor Melton’un araştırması gösterdi ki, laboratuvar ortamında yaklaşık 6 hafta gibi bir süre zarfında insan kök hücreleri insülin üreten hücrelere dönüştürülebiliyor. Karşılaştırma yapmak gerekirse eski yöntemle hücrelerin insülin üretimine başlaması yaklaşık 20 – 24 hafta sürüyordu ( hücrelerin vücuda yerleştirildikten sonraki olgunlaşma süresi dahil ). Bu ve diğer dönüştürülmüş hücrelerin ne kadar sağlıklı çalışacakları ve hangi miktarda insülin üretecekleri halen üzerinde çalışılan konular. Doktor Melton yaptığı araştırmanın ilk sonuçlarına göre kendi yöntemiyle ürettiği hücrelerin sağlıklı bir pankreastaki beta hücrelerinin ürettiği insüline eşdeğer miktarda insülin ürettiğini açıkladı.

Bu gelişmeler oldukça ümit verici olmakla birlikte, doktor Melton güvenilir ve çok iyi kalitede insülin üreten hücrelerin üretilebilmesi için halen laboratuvar çalışmaların devam ettiğini ve bazı sorunların aşılması gerektiğini belirtti. Bu sorunlardan bir tanesi, bazı durumlarda üretilen kümelerdeki bir kısım hücrenin gelişimlerini tamamlayamamaları. Araştırmacılar bu durumun hücre implamantasyonu sonrası tedaviyi ne şekilde etkileyebileceğini anlamaya çalışıyorlar. Onlar aynı zamanda glugakon gibi kan şekerini dengeleyen diğer bazı hormonların da hızlı bir biçimde üretilmesini sağlayacak bir protokol geliştirmeye çalışıyorlar.

Doktor Anderson ise kendi ekibinin hayvan deneylerinde yaptığı çalışmalar sonucu hücreleri vücudun bağışıklık sisteminden koruyacak ve vücudun neredeyse hiç tepki göstermediği bazı materyalleri belirlediklerini açıkladı. Ayrıca Doktor Melton’un ekibi ile birlikte yeni deneysel tedavinin tasarımı için çalışmaya başladıklarını söyledi. JDRF ve Leona M. ve Harry S. Helmsley Vakfı tarafından finanse edilen bu proje, potansiyel ihtiva eden hücre koruma materyalli hücre transplantasyonlarını hâlihazırda küçük ve büyük hayvan modelleri üzerinde test etmektedir.

Kaynak: http://jdrf.org/2015/06/new-details-emerge-from-jdrf-supported-islet-cell-encapsulation

Çeviri: Akın Erol

2 3.953 görüntüleme

Esra’nın Notu: Son yıllarda özellikle tip-1 diyabet temelinde, tip-1 diyabetlilerin hayatlarını kolaylaştırmak için teknolojilerle ilgili çalışmalar ve bunların sonuçları arttı. Her bir çalışma oldukça umut verici.

Bu tarz haberleri okurken çalışmaların araştırma mı?, hayvan deneylerinde mi? ya da insanlar üzerinde denenmeye başlanmış mı? gibi noktalarına dikkat etmek lazım. Örneğin hayvan deneylerinde olan bir çalışmanın insan deneylerine gelebilmesi minimum 5 yıl gibi bir süreye ihtiyaç duyulmakta.

Bu haberde bahsedilen; Lantus U300, Humalog U200 ve kolan takılan mikroçip gibi detayları kısa sürede araştırıp sizlerle paylaşacağım.

Kola takılan çipin Abbott’un Free Style Libre olduğunu düşünüyorum ama yine de farklı bir cihaz olabilir diye araştıracağım.

Benden önce araştıran olursa lütfen bu yazının altına yorum yapsın ya da esra@diyabetimben.com mail adresime mail göndersin.

ŞEKER HASTALIĞI REKOR ÜSTÜNE REKOR KIRIYOR

Diyabet uzmanı Başhekim Dr. Alexander Wiesmeth “Dünya’daki şeker hastalarına her beş saniyede bir yenisi ekleniyor” dedi.

Dr. Wiesmeth, klinikteki Türkçe tercümeli “Şeker hastalığında yeni tedavi metotları” konulu konferansta özellikle yeterli Almancaları olmayan birinci nesil Türkleri bilgilendirdi.

2030 YILINDA DÜNYA’DA 438 MİLYON ŞEKER HASTASI OLACAK

Diyabetin günümüzün en önemli halk hastalıklarından biri olduğunu söyleyen Dr. Wiesmeth “2010 yılı verilerine göre Dünyada 285 milyon olan diyabet hastası sayısının 2030’da 438 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu da 20-79 yaşları arası insanların yüzde 7,8’nin diyabet hastası olması demektir. Diyabetli artışının insanların beslenme alışkanlıklarını değiştirmelerine ve daha az hareket etmeye yönelmelerine bağlı olduğunu vurgulayan Dr. Wiesmeth, bu hastalıkla ilgili tıptaki en son yenilikleri anlattı.

KANSIZ VE İĞNESİZ ŞEKER ÖLÇÜMÜ

Çok aşırı kilolularda mide küçültme ameliyatlarının daha hala güncel olduğunu söyleyen Dr. Wiesmeth, “Bu cerrahi işlem ancak 140 kilo üzeri hastalar için düşünülebilir” dedi. Lantus U300 adlı daha uzun etkili gece ensülini ve daha hızlı etkili Humalog U200 yemek ensülinlerinin piyasaya çıktığın söyleyen Dr. Wiesmeth, konferansa katılanlara kansız ve iğnesiz şeker ölçümü cihazını tanıttı. Cihazın özellikle günde üç- dört kez kan şekerini ölçmek zorunda olanlar için ilginç olacağını vurgulayan Dr. Wiesmeth: “Şeker hastalarının artık bu dertten de kurtulacak. Kola takılan ve 14 günde bir değiştirilen mikroçip ve bunu tarayıp kan şekerini ölçen yeni alet sayesinde şeker hastaları artik iğnesiz ve kansız şeker ölçümü yapabilecek” dedi. Yeni cihazın aylık mikroçip giderinin 150 euroyu geçtiğini söyleyen Dr. Wiesmeth: “Hastalık sigortaları, üretici firma ile henüz anlaşmaya varamadı, onun için bu cihazın giderlerini üstlenmiyorlar. Sanırım bu yıl sonuna kadar anlaşma sağlanır ve önümüzdeki yıldan itibaren bu cihazın giderleri artık hastalık sigortalarınca karşılanır” dedi.

Kaynak: http://m.a24.com.tr/haber/seker-hastaligi

0 3.359 görüntüleme

Esra’nın Notu: Bu konuda çok fazla tecrübemiz ve duyduklarımız elbette bulunmakta. Bu yazıdaki maddelerden daha fazla 🙂 Özet bir değerlendirme olmuş bu yazı.

Diyabet Hakkındaki Yanlış Bilgiler

Diyabet hastalığı toplumda yaygın olan ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Dolasıyla şeker hastalığı diyabtli bireylerin günlük sohbetlerinde sıkça değindiği bir konudur. Kimi zaman bu konuda bilinçli bireylerin dikkatliliği göz önünde bulunsa da kimi bireylerin diyabet hakkında yanlış bildiği veya yanlış uyguladığı yöntemlerde oldukça sık astlanmakta. Örneğin “Geçen şunu kullandım çok iyi geldi.”, “Arkadaşım şu ilacı kullanıyor, sende kullan.” tarzındaki cümlelerin ve bu tarz inanışların şeker hastalığı açısından büyük risklere zemin hazırladığı unutulmamalıdır.

Diyabet hastalığı hakkındaki bilgilerin kesin ve güvenilir olduğu yol, bir doktor veya ilgili sağlık çalışanıdır.

Toplumda sıkça kullanılan, diyabet açısından olumsuz role sahip etkenleri inceleyecek olursak:

conversation

• “Şeker hastalığı geçicidir.” Görüşü

Hayır, öyle olsa diyabet oranı ülkemizde ve dünya genelinde bu kadar yaygın bir yapıya sahip olmaz ve ileri derece komplikasyonlarının olduğu bir hastalık olarak değerlendirilmezdi. Diyabet kronik bir hastalıktır.

• “Başkasının kullandığı ilaç bana da iyi gelir.” Düşüncesi
Şeker hastalığı insandan insana değişiklik gösterebilir. Kimi bireyler obezite nedenli iken, kimilerinde insülin yetersizliği ve zayıflık ön plandadır. Her ilacın bireye özgü doz ve kullanım süreleri vardır. Başka bireylerin ilaçlarını kullanmak risklidir.

• “İnsüline başlarsam bağımlılık yapar.” Düşüncesi
İnsülin bağımlılık yapan bir ilaç değildir. İnsülin, şeker hastalığından dolayı vücudun üretemediği bir hormondur. İnsülin kullanımı vücut için gerekli olan bu hormonun takviyesi için kullanılır. Dolayısıyla insülin gereklidir; fakat bağımlılık özelliği yoktur.

• “Biraz şekerden bir şey olmaz, yiyebilirim.” Düşüncesi
Şeker hastası bireyin hiç bir şekilde şekerli gıdaları tüketmemesi gerekir. Bu kandaki glukoz miktarının artmasına neden olur ve kandaki glukoz hastalığın etkisiyle kullanılamaz ve artar.

diyabet yönetimi

• “Kekik Suyu” Söylentisi
Günümüzde toplumda yaygın olarak söylenen kekik suyunun diyabete iyi geldiği düşüncesi mevcuttur. Bu düşüncenin tıbbi açıdan bir gerçekliği yoktur.

• “Şekerim yükseldiğinde düşürmek için yürümem gerekir.” Düşüncesi
Şekeri 250 mg/dl’in üstünde ve 50 mg/dl’in altında olan bireyler yürüme ve egzersiz gibi yorucu işlerden kaçınmalıdır. Şeker oranı normal değerki bireyler spor ve egzersiz yapabilirler.

• “Sadece açken şekerime bakılabilir.” Düşüncesi
Bu düşünce kısmen doğru olsa da yanlış anlaşılma durumları da vardır. Yapılan çalışmalar tokluk kan şekerinin daha fazla olumsuz sonuçlarla sonuçlandığı durumunu göstermektedir. Dolayısıyla sadece açlık şekeri düşüncesi doğru değildir.

• “Hiç bir şikayetim yok, iyi hissediyorum.” Düşüncesi
Diyabet sinsi bir hastalıktır. Birey belli bir müddet hiçbir şey hissetmeyebilir. Bu durum daha çok yüksek şekeri olan bireylerde gözlenir. Bireylerin her 3 ayda bir HbA1c kontrolü, 6 ayda bir kan tetkiklerinin kontrolü, yılda 1 kez göz muayenesinin kontrolü ve yine yılda bir kez bir kardiyog tarafından muayenesi önemlidir. (Kaynak: http://www.podolojiturkiye.org/2014/06/diyabet-hakkndaki-yanls-bilgiler.html?m=1)

0 3.693 görüntüleme

Diyabetik retinopati’de önemli bir bilinmeyen çözüldü.  Yeni bulgular, diyabet hastalarında yüksek şekere bağlı görme kaybı ve körlüğün muhtemelen VEGF1 ve Angiopoietin-like 42 adında iki proteinin sorumlu olduğunu gösteriyor.

Şeker hastalığı, kontrol edilmediği takdirde, vücudun tüm organlarına zarar veren tehlikeli bir hastalıktır. Bu zarardan en fazla etkilenen organlardan biri de gözdür. Yüksek şeker gözün retina (ağ tabakası) adı verilen kısmında bulunan kılcal damarları tahrip ederek kanamalara neden olur ve bu kanamalar zamanla retinanın ışığa duyarlı hücrelerini tahrip ederek diyabetik retinopati denilen görme kaybına, hatta ilerleyen safhalarda körlüğe kadar varan ciddi problemlere sebep olur. Yaklaşık olarak her on diyabet hastasının dokuzunda zamana bağlı olarak diyabetik retinopati belirtileri görülmektedir.

Klasik tedavi yöntemleri hastalığın ilerlemesini yavaşlatıyor.

Şu ana kadar diyabetik retinopati’nin ilerlemesini yavaşlatabilmek için uygulanan metotlar arasında ilaçlı tedavi ve cerrahi müdahaleler bulunmaktadır. Ancak uygulanan bu metotlardan sınırlı başarılar elde edilmektedir. Hastalık tedaviye rağmen, yavaşta olsa ilerlemeye devam eder.

Lazer tedavisi uygulanan yöntemlerden diğeridir ki, tedavi sonrası hastada görme alanı daralması ve gece görüşü zayıflaması gibi kısıtlayıcı yan etkileri görülür. Başka bir tedavi metodu ise retinada tahrip olmuş damarların gelişimini engellemeye yönelik müdahaledir. Yukarıdaki uygululamalarda da olduğu gibi, bu iki yöntem de hastalığın sadece ilerlemesini yavaşlatır, fakat hastalığı tamamen durdurmaz.

Sebep bulundu:

Baltimore Johns Hopkins Tıp Fakültesi’nden Sodhi Akrit öncülüğünde yapılan çalışma ile hastalığın neden durdurulamadığı sorusuna cevap arandı ve bu amaçla üç farklı gruptan göz sıvısı alınarak inceleme yapıldı.

Göz sıvısı alınan gruplar şöyle:

  • Sağlıklı insanlar
  • Diyabetik retinopati olmayan şeker hastaları
  • Diyabetik retinopati olan şeker hastaları

Yapılan analizler, üç grupta kan damarlarının gelişiminden sorumlu VEGF adında bir proteinin varlığını gösterdi. Her ne kadar çıkan sonuçlar diyabetik retinopati olan şeker hastalarında genel olarak VEGF miktarının, diğer gruplara göre, daha fazla olduğunu gösterse de, bazı diyabetik retinopati olan şeker hastalarda, istisnai olarak, VEGF miktarı sağlıklı deneklerdekinden bile az olduğu tespit edildi.

VEGF diyabetik retinopati’de önemli bir faktör, ama tek faktör değil

retinopati 2Bazı şeker hastalarında VEGF miktarı oldukça az olmasına rağmen körlüğün devam ediyor olması, araştırmacıları diyabetik retinopati konusunda ikinci bir faktörün daha rol oynayabileceği fikrine ulaştırdı. Bu amaçla, birinci deneyin devamı niteliğinde, ikinci bir araştırmaya başlandı ve tıpkı birinci sorumlu (VEGF) gibi ikinci sorumlunun da damarların gelişiminde rol oynayan başka bir protein(Angiopoietin-like 42) olduğu bulundu.

 

Sonuç ve tedavide yeni strateji

Diyabetik retinopati’de rol oynayan bu tür biyomoleküllerin anlaşılması, diyabete bağlı görme bozuklukları ve körlüğün tedavisi açısından önem ifade ediyor. Bu bağlamda tedaviye yönelik yeni hedef, göz sıvısında bulunan bu iki proteini bloke ederek aşırı derecede seyreden biyolojik faaliyetleri kontrol edebilmek. Bu yönde geliştirilecek yeni ilaçlar sayesinde diyabetik retinopati’nin ilerlemesini durdurmak, hatta yüksek şekere bağlı körlüğün de önüne geçmek artık mümkün görünüyor.

[1] VEGF(vasküler endotelyal büyüme faktörü): 6. kromozom üzerinde bulunan 1239 bazçifti uzunluğundaki VEGF geni tarafından sentezlenen bir proteindir. Görevi embriyonik gelişim sırasında yeni kan damarlarını oluşturmaktır. Damar hasarları sonrası yeni damaların oluşmasını sağlar.

[2] Angiopoietin-like 4: 19. kromozom üzerinde bulunan 1221 bazçifti uzunluğundaki ANGPTL4 geni tarafından sentezlenen bir proteindir, damar oluşumu sırasında yağ metabolizmasının düzenlenmesinde rol oynar.

Teşekkür: Bu makaleyi hazırlamamda bana büyük yardımı dokunan Düsseldorf Heinrich-Heine Universitesi Patoloji bölümünden arkadaşım Biyolog Dr Ercan Çalışkan’a çok teşekkürler.

VEGF geninin genetik haritası:

vegf

Mehmet Saltuerk

++++++++++++++++++++++++++

Dipl. Biologe Mehmet Saltuerk

Institute for Genetics

University of Cologne

https://saltuerk.wordpress.com/

++++++++++++++++++++++++++

Kaynak: Angiopoietin-like 4 is a potent angiogenic factor and a novel therapeutic target for patients with proliferative diabetic retinopathy
Edited by George D. Yancopoulos, Regeneron Pharmaceuticals, Inc., Tarrytown, NY, and approved May 1, 2015 (received for review December 15, 2014) doi: 10.1073/pnas.1423765112

http://www.medikalakademi.com.tr/