Ben bu soruyu kendime hiç sormadım aslında. Bence ‘neden ben?’ sorusu anlamsız.
Zaten varoluşu sorgulayan kafam her şeyi bilim ışığında açıklamaya çalışırken bir de tanrının beni neden seçtiği safsatasıyla kendimi de hiç yormaya niyetim yok.
Tek kafama takılan konu şu aslında. Çocukken hep abim hastalanırdı. Hep abime özen gösterilirdi. Onun bir yerinin kanamasına izin verilmezdi. Çünkü kanı durmuyordu. Hoş bu durumun geçici olduğunu ortaokulda yaptığı testler sonucunda öğrenmiş olduk. Ama diyorum ya; ben hasta olup da ilaç kullandığımı, grip olduğumu, enfeksiyon kaptığımı ya da herhangi bir başıma bir hastalık geldiğini hatırlamıyorum.
Çocukluluğum hep sokaklarda da geçti. BMX bisikleti 80 jenerasyonu çok iyi bilir. Bisikletime atladım mı bende özgürü ve savaşçısı da yoktu. Bisiklet ya da motosiklet kazalarımda dizlerim paramparça olsa da bisikletini sırtlayıp 4. kattaki evine çıkan da bendim. Sokak kavgalarına da karışan. Kafası yarılsa da sağlam da duran bendim. Toz, toprak yutarak büyüyen bir jenerasyonun çocuğuyum ben. Kirlenerek büyüdüm. Ama şu anda halen spesifik sebebi olmayan tip-1 diyabetim de var benim.
Diabimmune yazısını okurken de yine çocukluğum aklıma gelmişti. Temizlik yapmak benim için büyük keyifti. Çamaşır suları, deterjanlar ve onların kokuları. Bunlar olabilir miydi sebebi?
Neden diye sormuyor olsam da sebep sorgulaması bazen içimi yiyiyor. Bu yazıyı yazarken olduğu gibi. (Görsel kaynak: allencarrturkiye.com)
Benim ki tamamen ilahi adalet 😀 .. Herzaman en büyük dilim kek ve pastalar benim tabağımda yer buldu. Kalan son dilim pastayı hep ben yedim. Kendi tabağımdaki tatlıyı bitirip eşimin tabağındakine saldırdım. Hepsi benim olmalı diye koşturdum tatlılara doğru 😀 O kadar çok yemişim ki biri bana dur dedi 😀
Şaka bir yana başlarda sebebini çok merak ederken; artık bu merakın peşini bırakmış halde buldum kendimi..