Diyabet (şeker hastalığı) teşhis tecrübesini yaşayanlar nedense kendini garip hissediyor değil mi? Anlam veremiyor neden oldu, neden ben gibi. Saçma sapan bir yığın soruyla başlıyorsun bu uzun yola.
Ben de kendimden ve biraz hikayemden bahsetmek istiyorum sizlere.
Esra Hanımla ve güzel insanlarla dolu bu siteyle tanışmam 20 temmuz 2013 günü oldu. İnternetin başına oturmuş hiç bilmediğim, daha önce görmediğim bir şeyi araştırmaya çalışıyordum. Diyabet (şeker hastalığı)… Bir yandan da ortalığı sel götürüyordu ağlamamdan.. 🙂 Her ne kadar üye olmayı bir türlü başaramasam da bütün konuları ve yorumları okudum bu kısa sürede. Ne kadar çok şey öğrendim sizlerden. Allah hepinizden razı olsun.
Biraz daha başa sarıcak olursak;
Aslında terslikler geçen sene başlamıştı. Oğlumun sünnetine 2 ay kala ben hızla kilo almaya başladım. Anlam veremiyordum hiçbir şey yemediğim halde bu kadar kilo almama strestendir deyip geçiyordum. En sonunda 2 ayda yaklaşık 10 kilo kadar aldım ve geçtiğimiz kışı bu şekilde geçirdim. Ama hissediyordum vücudumda bir terslik olduğunu çünkü hiç rahat değildim.
Mayıs ayını gördüğümüz günlerde yavaş yavaş kendini göstermeye başladı bana arkadaşım.. 🙂 Nereye gidersem elimde bir damacanayla dolaşıyordum. Çünkü gittiğim yerde sürekli su istemek tuhafıma gidiyordu belli bir yerden sonra. Aslına bakarsanız tuvalet konusunda da aynı sıkıntıyla başbaşaydım. Yapı itibariyle her yerde tuvalete giremeyen ben nerde olursam olayım en az 3 kere giriyordum tuvalete. Geceleri hiçbir sese uyanmayan ben sabaha kadar en az 3 kere idrar boşaltma göreviyle uyanıyordum ve her uyanışımda annanemin dediği gibi; ‘evimin, dolabımın hırsızı’ olmuştum artık. Doyma hissimi tamamen yitirmiştim. Kedi gibi dolanıyordum sinsi sinsi elimde tatlılarla börek çöreklerle. Bu yaklaşık 2 ay böyle devam etti.
Yalnız yine bir gariplik vardı. Çünkü bu kadar yememe rağmen bu seferde hızla kilo vermeye başladım. Görenler; ‘aa Funda ne oldu sana? Ne yaptın da böyle manken gibi oldun?’ falan gibi garip espriler yapıyorlardı. Yaklaşık 14 kilo verdim bu sürede ve bir akşam kayın validemler eşim falan otururken evde annane de var bu konu açıldı. Bizim annane eşimin annesi aslında, ama benim de pamuğum. : ) Eski toprak işte ne de olsa. E bir de tecrübe eklenince direk girdi olaya.
Sen dedi en kısa zamanda bir randevu alıyorsun ve dahiliyeye ye gidiyorsun. Anlamadım ilk başta! Neden dedim annane? Gayet memnunum ben halimden. Ne güzel fit oldum.. 🙂 Eşime döndü; ‘bu işin ciddiyetinin farkında değil Tayfun. Dedenin hastalığı da böyle başlamıştı’ dedi.
Tayfun benim eşim bu arada (yeryüzüne inmiş kanatları olmayan kendini saklayan bir melek..) İlerde bahsedicem ondan tekrar.
O an eşimin surat ifadesini hiç unutamıyacağım. Rengi attı bir anda resmen. Kayın validem de aynı şekilde. Ben garibim bir şeyden haberim yok anlamaya çalışıyorum olup biteni hala. 🙂 Sadece bir ara bizim dedenin prostat kanserinden öldüğünü duymuştum. Bir anda o geldi aklıma ve istem dışı gülmeye başladım.. 🙂 Arkasından da aynen şöyle dedim; ‘annane ben prostat olamam korkma. :)’ Derken kısa bir gülüşme ve arkasından dedenin 20 senelik diyabet hayatını öğrendim en ince ayrıntısına kadar. Şaşırmıştım. Çünkü anlattıkları her şey bire bir bende de mevcuttu.
İnanmadım aynı gece internetten araştırdım biraz. Evet aynı belirtiler, aynı şeyler hep. Ertesi sabah soluğu dahiliyede aldık eşimle beraber. Anlattım doktora her şeyi bir bir. Annane tecrübesi yine aç gitmiştim tahlil falan yapılır diye. Sordu doktor; ‘aç mısın’ diye. ‘Evet’ dedim. Yazdı çizdi falan neyse bir dünya tahlil. Öğleden sonra 2.30 gelin dedi. Çıktık biz eşimle hastaneden o eve ben arkadaşıma gittim. Hala laylaylomdayım, inanmıyorum. çünkü kendime de hiç kondurmuyorum. Allah var ya.. 🙂
Öğleden sonra tekrar düştüm yollara. Bu sefer Tayfun gelemedi. Yalnızdım. Doktor tahlil sonuçlarını aldı eline baktı baktı ve sonunda 2 kelime; ‘maalesef diyabetsiniz….’ Nasıl yani dedim. Açlık şekerim 279 du. ‘Alışmalısınız. Bundan sonra bununla yaşıyacaksınız’ dedi. İlaç yazdı. ‘Diğer hastaneye diyetisyene gidin. İlk diyabetle tanışmam deyin ve size anlatsın nelere dikkat edeceğinizi, kullanın yazdığım ilaçları 10 gün sonra gelin tekrar’ dedi.
Ha bu arada trigliserid denilen ve adını dahi daha önce hiç duymadığım bir değerimde 540 çıkmıştı fena dedi. Ağlamakla gülmek, inanmakla inanamamak arası saçma sapan duygularla çıktım hastaneden. Direk Tayfun’u aradım. Telefonda 2 dk ağladıysam 1 dk güldüm.. 🙂 Hemen geldi yanıma ve biz elimizde tahlil sonuçları diyetisyene gittik. Hatırlıyorum da şimdi kadının söylediği hiçbir şey aklıma girmemişti o gün. Sadece bir cümle hariç. ‘Bu bir hastalık değil Funda’cım. Yaşam Tarzı. Eğer kabullenir ve buna uygun hareket edersen uzun yaşarsın.’
Biz çıktık geldik eve. Ben hemen soluğu bilgisayarın başında aldım. Okudum. Okudum. Okudukça gömüldüm kaldım. Psikolojim yerle bir olmuştu çökmüştüm resmen.
Bundan sonra geçen 10 günlük zaman daha berbattı. Kendimi toparlamaya çalışırken birde millete laf anlatmaya çalıştım. Ben kendim daha hiçbir şey bilmiyorken bir de insanları aydınlatmaya uğraştım.
Küçük yerler bizim buralar ve maalesef hiçbir şey bilmeyen bir topluluk. Ah ah vah vah derken geçirdik 10 günü. Ama nedense bende hala bir umut geçer ya diyorum bir yandan da her gün okuduğum halde bazı şeyleri.
10 gün sonra tekrar doktordaydık ve yine aynı aşamalar tahliller. Bu sefer farklı olarak kahvaltını yap ilaçlarını iç 2 saat sonra tekrar bir kan vericeksin tokluğa da bakalım bir dedi. Tamam dedik uyguladık bir bir ne dediyse. Sonuçları aldık girdik doktorun yanına bende yine anlamsız bir gülüş. ‘Hiç gülmeyin Funda Hanım inatçı çıktı şekeriniz.’ Açlık 267, tokluk 345 gibi bir değerdi. ‘Size söyleyebileceğim tek şey bir 10 gün daha deneyelim eğer olmazsa insüline geçeceğiz’ dedi. Bu arada bana rapor falan çıkarttı ve ekledi arkasından. Sizin şuan kilonuz yok ve yaşınız itibariyle de tip1 olma ihtimaliniz yüksek ama yine de İzmir’e endokrinolojiye bir görünün. Orda yapılacak tetkiklerden sonra netlik kazanıcaktır dedi.
Ben işte asıl o günden sonra yüzleşmeye başladım gerçeklerle. Dank etti bazı şeyler beynime. Tayfunum, benim güzel yürekli eşim de yıkılmıştı o an. Ben her zaman bazı konularda ondan daha dirayetli durmayı başarmışımdır. Hep yine aynısı oldu. Toparla kendini, ucunda ölüm yok, ne gerekiyorsa yapacağız. Düzelecek böyle gidecek değil diyordum sürekli ama gel birde içime sor fırtınalar kopuyordu beynimde.
Hemen İzmir’de endokrinoloji araştırmaya başladık. Maalesef hayal kırıklığım her an daha fazla artıyordu. SSK Bozyaka, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül hepsini aradım tek tek. Ve aldığım cevap neredeyse aynı. Geleceksiniz buraya randevu alacaksınız. Şahsen verdikleri tarihlerde en erkeni eylül sonu. Bu kadar yoğunluğa rağmen Türkiye’nin sadece belli başlı bazı hastanelerinde endokrinoloji olması sizce de garip değil mi? Mesela biz Edremit’ten İzmir’e endokrinolojiye gidebilmek için gece saat 2 de çıkıyoruz yola. Çünkü sabah 5 te sıra almamız lazım. Buna da şükür. Ne diyelim Ekim, Kasımdan iyi en azından.. 🙂
Yine internetten araştırırken Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi’ni buldum, aradım ve bana sabah erken saatte gelirsem sıra alabileceğimi aynı gün muayene olabileceğimi söylediler çok sevinmiştim. Dediğim gibi biz gece saat 2 de yola çıktık 5 te sıramızı almıştık.
Aliye Pelin Tütüncüoğlu doktorum başladık beklemeye. 9 da muayene başladı altıncı sırada girdik. Tahlilleri falan inceledi sağolsun çok iyi anlayışlı ve mütevazi bir insan. ‘Bugün biraz yorucam sizi Funda Hanım. Baya bir tetkik yapıcağız. İhtiyacımız var bunlara’ dedi. Bir de sizden Anti-Gad diye bir test var onu yaptırmanızı isteyeceğim Alsancakta özel bir laboratuvar var orda yaptırabilirsiniz dedi. Kan verme sırasına bir girdim elime tam 12 tane tüp verdiler. Eyvah dedim. Olan kanımı da bunlar sömürecek.. 🙂
Bana Glukojen verdiler ve ardından 10 dk da bir kan aldılar. Kollarım delik deşik oldu. Öğleden sonra oldu yine girdik Aliye Hanım’ın yanına. Ne yapsak bilemedim açlık falan yüksek ama diğer testlerin sonucu çıkmadan bilemedim dedi. O arada ha1c değerini istedi bilgisayarından şu sonuç gelsin bakıcağız Funda Hanım dedi. O da gele gele 13,5 geldi.. 🙂 Yok kesin insülin tedavisine başlamamız gerek, başka türlü olmaz diye bir cevap duydum arkasından. Bayramdan sonra tekrar gelin diğer tahlil sonuçlarına da bakalım. Anti-Gad testini de mutlaka yaptırın, tip ayrımında çok önemli dedi ve bizi diyabet hemşirelerine yönlendirdi.
Allah razı olsun hepsi sabır timsali insanlar 1 saate yakın anlattı bize hemşire hanım insülini nasıl uygulayacağımızı nelere dikkat etmem gerektiğini. Ve biz çıktık geri köyümüze döndük.. 🙂 Tabi koskocaman bir gerçekle…
Geçtiğimiz pazartesi yine İzmir’deydik. Anti-gad testini de yaptırdım. Cuma günü çıkıcak. Sonucu faks çekecekler bize. Şu an tip1, tip2 ne olduğumu bilmiyorum fakat insülinlerimle, şeker ölçüm aletimle ve sizlerle kurduğum bir dünya var.
İlk başlarda çok zorlandım insülin konusunda. Ne bileyim, soğuk buz gibi geldi bana. Ama buradaki güzel insanların yazdıklarını deneyimlerini okudukça daha bir cesaretlendim her geçen gün. Bu arada Esra Hanım’ad a face ten mesaj attım. Sağolsun kendisi de çok yardımcı oldu bana.
İnsülinlerimle ilk hafta çok zor geçti. 3 kez hipoglisemi geçirdim. 44, 49, 51 gibi değerleri gördüm. Doktorum Aliye Hanım fazla gelirse düşür demişti dozları. 2 ünite öyle yaptım. Sabah 20 akşam 10 novomix flexpen vuruyordum. Düşe düşe sabah 14, akşam 8 oldu. Şimdi şu 2 gündür şükür Allaha iyi gidiyorum bakalım önümdeki süreçlerde neler göreceğim bilmiyorum.
Tek bildiğim sizlerden hepinizden çok faydalı şeyler öğrendim. Yeri geldi okudum yazılanları hikayelerinizi sizlerle bir ağladım. yeri geldi güldüm düşündüm. Siz farkında olmasanız da yaklaşık 1 aydır hepinizi hikayelerinizden çok iyi tanıyan ve sürekli takip eden gizli bir hayranınız var.. 🙂 Dilerim en kısa zamanda hepinizin, hepimizin yüzü gülsün…
Sonuç olarak diyabet geldi hayatımın odak noktasına yerleşti ve gitmeye de niyeti yok. 🙂 Ne yapalım hoşgeldi sefa geldi dedik ve kabullendik ilk başlarda çok zor olsa da. Şimdi bir misafir ağırlar gibi ağırlıyorum onu büyük bir özenle. Tek bir fark var ömür boyu benimle yaşayacak bir misafir. Hepimizde olduğu gibi.
Uzun uzadıya yazdım umarım başınızı şişirmemişimdir. Meğer size yazmaya da çok ihtiyacım varmış.
Hepinizi tanıdığım için çok mutluyum kendi adıma. Umarım bir gün hep beraber yüzyüze de görüşme imkanımız olur ki ben bunu çok isterim.
Herkeze tek tek mutlu, huzurlu, dengeli, şeker gibi bir ömür diliyorum….
Sevgiyle kalın yüreği güzel insanlar….
(Görsel kaynak: blog.lib.umn.edu)
Funda
Funda Hanım ,
Çok güzel yazmışsınız . Hiç de sıkılmadım okurken , her hikayede bizden birşeyler var çünkü .. İnsan herşeye alışıyor maalesef , kabullenince daha kolay oluyor adapte olması . Umarım en kısa zamanda kh sayımını iyice öğrenip uygularsanız o zaman daha bir rahatlıyor insan , sevgiler ..