Bu gün sizlere önemli bir konu hakkındaki kaygılarımı ve karamsarlığımı bir gerçek olay ışığında anlatacağım.
Malum hepimiz, ya diyabetiz ya da diyabet yakınıyız. Son günlerde sürekli gündeme gelen –ki gelmelidir ve doğrusu budur- Hipoglisemi atakları ve çözümleri konusu.Tamam hepimiz bu konuda bilinçliyiz ve hatta yakınlarımız bile ne yapılması gerektiğini biliyor. Yani bu durumda bir sorun yokmuş gibi görünüyor. Acaba öyle mi?????? Bir sorun yok mu? Gerçekten…….
Var hem de sorunun en büyüğü bence ve yazının asıl içeriği;
Malumunuz ülkemizde uzun zamandır sağlık ve sağlıklı yaşamak üzerine ciddi atılımlar yapılmış ve bunun bir yan ürünü olan İLK YARDIM konusunda da halk bilinçlendirilmeye başlanmış(!) Efendim kurslar açılmış, devlet desteğiyle okullara kadar inmiş, hatta bazı kuruluşlarda mecburi tutulmuş falan . –Tabi ne kadar doğru öğretildiği ve önemsendiği de tartışılır–
Peki ilk yardımda temel olarak kısaca ne anlatılıyor; sunni solunum, kalp masajı, yaralıya ilk müdahale gibi kapsamına ve konumuna göre değişen konular. Peki sorarım size bu ilk yardımlarda <<Bazıları hariç>> bir diyabetlinin hipoglisemi ataklarında ne yapması gerektiği, bu rahatsızlığın tanımlanması, şekerin nasıl ölçüldüğü, hangi durumda ne yapılması gerektiği, Glucagen enjektörü –Varsa– nasıl kullanılacağını vs. kim biliyor ve kim öğretiyor. Kimse bana kalkıp ta <<<Aaa olur mu? tabi ki bu eğitim veriliyor>> demesin sakın. Yok yok yok, kimse bilmiyor. Öyle bir toplumda yaşıyoruz ki insülin iğnesini uyuşturucu sananlar mı dersiniz, pompayı bomba düzeneği sananlar mı dersiniz, daha neler neler. Ama normal, kızmıyorum kimseye çünkü öğretilmemiş .
Bence diyabetin çığ gibi artığı bu dönemde tüm okullarda görsel ve yazılı basında ve de tüm ilk yardım kurslarında bunun eğitimi verilmeli hatta zorunlu hale getirilmeli.Düşüncesindeyim,Batıda ve büyük şehirlerde oturanlar bi nebze biliyoruz bunları bir diyabetli olarak ama doğuda ve ücra kırsallarda bırakın eğitimi hastalığını bile bilmiyor insanlarımız.
Sadece yazık diyorum ve bu işten rant sağlayan ama işin bu yanını asla düşünmeyenlere haykırıyorum ve herkesi bilinçlenmeye ve bilinçlendirmeye davet ediyorum.
Peki biz diyabetliler ne yapmalıyız <<Mutlaka içinizde yapanlar vardır>> Öncelikle dışarı yalnız çıktığımızda seyahatte; bileğimize ve ya yakınımızın bileğine (DİYABET) bilekliği takmalıyız. Ayrıca bu amaçla hazırlanmış bel ve ya el çantaları temin edip içine bir diyabetli için gerekli tüm her şeyi koyduktan sonra içerisine ve ya dışına bir yere en az iki dilde yazılmış hastalığın tarifi, kullanılan ilaçlar ve yapılması gerekli işerin yazdığı özel bir kart yerleştirmelisiniz. Belki başınıza bir şey geldiğinde bir anlayan çıkar ya da hastaneye kaldırıldığınızda doktorlara bilgi sağlamış olursunuz.
Şimdi diyeceksiniz ki biz zaten bunları biliyoruz neden anlattın. Haklısınız öncelikle bilgi tazelemenin hiçbir zararı olmadığı gibi bilmeyenler de öğrenmiş olsun ve de aşağıdaki yaşanmışlığa da uzantısı olsun istedim.
Şimdi size 28 mayıs Salı sabahı başıma gelen gerçek bir olayı anlatacağım <<Yazıyı bu olayın akabinde dile getirmek istedim> Yürüyüş yaptığım parkta –sonradan öğrendiğim-yabancı uyruklu bir genç kız koşu yaparken benim az önümde düşüp fenalaşıyor. Sabah sporu yapan ve ileri bir kültüre sahip olan onlarca erkekli & bayanlı insan kızın başına üşüşüyor her kafadan bir ses ama icraat yok. Sadece ambulans çağırın su getirin diyen ama kendisi hiç kıpırdamayan çok bilmişlerden fırsat bularak kızın üzerine eğildim o esnada kolundaki fosforlu bilekliği gördüm << TİP-1 DİYABETİM>> diye Türkçe ve İngilizce yazı vardı. Kız hızla kendinden geçmekte gözler kapanmaktaydı. Belindeki çantayı gördüm ve hemen açtım; içinden PVC kaplı iki dilde yazılmış acil yapılması gerekenlerin yazılı olduğu 10×15 ebatlarında bir kart vardı. Glükoz tozları, şeker,bisküvi vardı ama baygındı bir işe yaramazdı; tam o esnada Glucagen enjektörü nü gördüm hiç düşünmeden hemen hazırlayıp eşofmanının üzerinden bacağına sapladım ve çözeltinin tamamını enjekte ettim. Gözünü açtığında ambulans hala gelmemişti <<çağırıldığına da emin değilim>> ama durumu iyiydi. Çantasından bisküvi aldı yedi, sonra yakınlarını aradı, geldiler ve sağ salim uzaklaştı. Yakınlarından aldığım bilgiye göre Amerikan vatandaşı olduğu ve bir tanıdığına ziyarete gelmiş olduğunu öğrendim. Neyse, ya ben olmasaydım ya ambulans gerçekten gelemeseydi– ki gelmedi– ya da dağın başında olsaydı ne olurdu?????? Neyse çok mutluyum bu yeter bana. O gözlerdeki yaşam ışıltısı ve bozuk bir Türkçeyle teşekkür ederim nidası. Daha ne isterim ki şu nankör yaşamdan bir kaç iyi sözden başka……..
Ama sadece şunu söylemeliyim gerek bilekliği ve gerekse çanta ve içindekiler olağanüstüydü işte bilinç ve işte yaşama tutunma ve de kendine saygı bu olması gerek.
Benden bu kadar gerisini artı siz düşünün.
Teşekkür ve saygılarımla (Görsel kaynak:usengecsef)
29 Mayıs 13
Ünsal Kantarcı (Bu yazı Ünsal Bey’in kendi deneyimidir.)
Ünsal bey;
evet bu yazdıklarınızı herkes biliyor.. ama bu herkes malesef biz olan herkes.. yani tip 1 liler.. tip 2 lerin bile haberi yok inanın bunlardan..
her fırsatını bulduğumda yazmaya belirtmeye çalışıyorum.. bir haber bülteninde ayrılacak olan 10 dakika bile yeter emin olun insanların bizi biraz anlaması ve tanıması için.. ama yok.. ne giyelim nasıl zayıflayalım kim kimi öldürdü bu kadınıda kocası öldürdü vs. vs……. daha neleeer neler.. evet bu haberlerin hepsi yapılmalı.. hani BİLİNÇLENME diyorlar ya.. işte o anlamın içini dolduramayan beyinlerin tip 1 için en ufak bir girişimde bulunmalarını nasıl bekleyebiliriz ki..
önce Hatice hanım sonra siz Üsal bey yine muhalafet damarımı tutturdunuz… siiyasi anlamda muhalefetlikten bahsetmiyorum.. herşeyi açık açık yazmak gerekir oldu artık yanlış anlaşılmamak için.. ben bu sisteme muhalefetim bu koyun beyinlere… sürü psikolojisine..
lütfen 1 hafta her gün haber bülteninin bir 5 dakikasını tip 1 i tanıtmak için ayırsın bazı duyarlı medya insanları!!!! lütfen..
kaleminize sağlık Ünsal bey..
saygılar….