19 gündür tip1 diyabetliyim. Henüz çok yeni olduğum için, seyir defterim de ziyadesiyle kısa.
Diyabetli olduğumu öğrenen tüm yakınlarımın, tüm arkadaşlarımın sorduğu ilk soru bu oldu: “Nasıl Farkettin?”
Ailemde ve yakınlarımda pek çok kişi diyabetli olduğu için bu hastalığa çok da uzak sayılmazdım ama ne yalan söyleyeyim bu kadar da erken karşılaşmayı beklemiyordum doğrusu. Zaten diyabet konusunda hep dikkatli davrandık yılda en az iki kere açlık kan şekeri ölçümü yaptırırdım hastane yıllardır ve her zaman normal olurdu sonuçlar. Ben de her seferimde 30 uma kadar bana bişey olmaz der, gülerek evime dönerdim.
Geçen yıl acilen bir safra kesesi ameliyatı geçirmek zorunda kaldım.Olaylar da bundan sonra başladı. İlk 6 ay şekerim sınır değerlere yükselmeye başlamış ama doktorlar bunu ameliyat sonrası bu tarz yükselmeler normal diyerek çok ayırt edici bulmamışlar. Daha sonra her ay 1-1.5 kilo kaybetmeye başladım. Bunun da ameliyattan sonra normal buldular. Ben de ne güzel zayıfladım,incecik oldum diye seviniyordum 🙂 Kısacası aklımın ucundan bile geçmemişti diyabet.
Yaklaşık 2 ay önce idrarımda köpük görmeye başladım ve protein kaçağı olabilir diye şüphelenmeye başladım, ilk 1 ay bunu aşırı protein tüketimine yordum ama geçmeyince bir nefroloğa danışmaya karar verdim.Meğersem diyabet de idrarda köpüklenmeye neden olabiliyormuş.. Yapılan idrar testlerinde glukoz ve keton pozitif çıkınca diyabet gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldım.
İlk zamanlarım korkunçtu; elinden her şeyi alınmış, kendimi kafese sıkıştırılmış gibi hissediyordum. Verilen diyet listelerindeki yasaklar, hayat tarzımın değişmek zorunda kalması gibi şeyler beni çileden çıkartıyordu. Normalde benim için önemli olmayan yiyecekler bile sırf yasak dendi diye önemli, değerli bir hale geldi. Yani kısıtlamalar beni öfkelendirdi. Özgürlüğümü kaybettiğimi, mekanik, robotik bir hayata dönüştüğümü hissettim. Ayrıca ilk tanı esnasında verilen ilaçlar bünyeme ve düzeyime uygun olmadığı için yaşadığım hipoglisemiler kendimi hasta ve değersiz hissetmeme neden oldu.
Daha sonra bu iş böyle olmayacak dedim ve bir prof. tan randevu alarak ailemin yanına geldim. İlk önce ilaçlarım değişti, sonra da ruh halim. Baktım bu iş böyle olmayacak, üzülmenin, ağlamanın, öfkelenmenin hayatımın kontrolünün iyice elimden çıkmasına neden olduğunu farkettim. O zaman “şu an içinde bulunduğum durumu nasıl yaşanılır hale getirebilirim” diye düşünmeye başladım. Yaşadığım sorunlara karşı alternatifler üretmeye çalıştım. Çünkü hayatım boyunca hep küçük keyifler bana büyük mutluluk vermişti ve bunları da kaybetmek istemiyordum.
Kahve keyfimi yeniden hayatıma dahil etmenin yollarını aradım ilk önce zira bol köpüklü okkalı bir kahve günün en keyifli yanıydı benim için. Baktım şekersiz içemiyorum, doktora danışarak iyi bir tatlandırıcıyla kahve keyfime devam edebileceğimi öğrendim. Sadece gün içinde içme sıklığı azalacaktı ki koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler 🙂 Ama beni en çok zorlayan patatessizlik oldu. Patates delisiyim, ister kızartma, ister fırında, ister haşlama her türlüsüne hastayım 🙂 Öğünümdeki ekmekten feragat edersem küçük bir adet patates yiyebileceğimi söylediler, ben de kâr kârdır dedim 🙂
İşte şimdi de düşe kalka diyabetle yaşamayı öğrenmeye çalışıyorum; yolumuz uzun… İnanın insanın ailesinde birisinde görmesiyle yaşaması aynı olmuyormuş. Dışardan izlemek daha kolaymış ve gerçekten de başımıza gelmeden aynı hislerde buluşamıyormuşuz.. O yüzden herkesin birbirine daha toleranslı daha geniş bakması gerekiyormuş çünkü hiç birimiz bir diğerimizin içinde ne fırtına kopuyor bilemiyoruz..
Uff ne çok konuşmuşum böyle bir avazda 🙂
Lafı fazla uzatmayayım o zaman; hepimize çok sağlıklı, keyif dolu günler diliyorum.
Umut ve kahkaha eksik olmasın gönül penceremizden…
Dilek Atik
Dilek hnm merhaba,
Gerçekten çok akıcı ve anlaşılır pozitif mesajlar içeren bir yazı olmuş.siz zaten dengeyi kurmuşsunuz hayatınızda diyabetinizle,aramıza hoşgeldiniz.
ben yapım gereği acımtırak hikayeleri okurken bunalıma giriyorum. bu pozitif hikaye morall oluyor kendim ve tüm diyabetliler adına.
Selamlar