Araştırmacılar İnsülin Olmadan Yaşamak İçin Gerekli Olan Mekanizmaları Tanımladı

Genel BilgilerAraştırmacılar İnsülin Olmadan Yaşamak İçin Gerekli Olan Mekanizmaları Tanımladı

mavitup1Dünyada birkaç milyon insan insülin eksikliğinden muzdarip. İnsülin; glikoz gibi enerji substratlarının düzenlenmesinde önemli bir rol oynayan ve pankreas bölgesindeki beta hücreleri tarafından salgılanan bir hormondur. Bu insülin yetersizliği ise tedavi edilmediği takdirde başta diyabet (tip 1 ve tip 2) ve  ölümcül sonuçlara sebep olabilir. Bugün itibarıyla, sadece günlük insülin enjeksiyonları hastanın hayatta kalması için oldukça önemlidir. Ancak bu yaklaşım ciddi yan etkileri de beraberinde getiriyor.

Cell Metabolism Dergisi’nde yayınlanan araştırma sayesinde, Cenevre (UNIGE) Üniversitesi’ndeki bilim adamları insülin olmadan yaşamayı kanıtlayan, altında yatan mekanizmaları ve diyabet tedavisi için yeni kapıları açmaya çalışıyorlar.

İnsülin olmadan hayat düşünülemez iken, UNIGE Üniversitesi, Hücre Fizyolojisi ve Metabolizma Bölümü’nde çalışan Profesör Roberto Coppari liderliğindeki bir grup araştırmacı, sadece insülinle hayatta kalma çabasının çok da hayati olmadığını göstermiştir. Bilim adamları bu dogmayı ortadan kaldırarak riskli hastalarda insülin tedavisine alternatif geliştirmek için çalışıyorlar.

İnsülin dozajındaki ufak bir hata hipoglisemiye yani kandaki glikoz seviyesinin azalarak bilinç kaybına sebep olur. Buna ek olarak, birkaç yıl için tedavi edilmiş 55 yaş üzerindeki hastaların yaklaşık % 90’ında insülinin lipojenik özelliklerinin getirdiği yüksek kolesterol seviyelerine bağlı olarak ta kardiyovasküler hastalık meydana gelir.

Leptin: Önemli Bir Keşif

UNIGE Tıp Fakültesi’ndeki araştırmacılar, insülinden yoksun olan kemirgenlere leptin tatbik ederek, vücutlarındaki yağ rezervleri ve iştah durumlarını kontrol etmişler. Leptin sayesinde insülin eksikliği ve eksikliğe bağlı tüm sorunlardan kurtuldukları tesbit edilmiş. Leptin iki önemli avantajı sağlamaktadır; hipoglisemiye sebep olmaz ve bir de lipoik etkisi vardır. ‘Bu keşif sayesinde, insülin tedavisine alternatif sunan bir yol ortaya çıkmaktadır.’  Şimdi leptinin insülin ve  glikoz düzeyi üzerindeki etkilerini anlamak için Profesör Coppari ‘nin açıklamalarını dinlemek gerekmektedir.

Bu çalışmalarda, sağlıklı memelilerde leptinin anti-diyabetik eylemlerde arabuluculuk dahil nöronların bir insülin eksikliği çeken kemirgenler benzer bir rol oynayıp oynamadığını doğrulamayı başardık. Sonuçlar bu durumda olmadığını gösterdi. Aslında, bilim adamları için asıl sürpriz hipotalamusta bulunan GABAerjik nöronların insülin eksikliği bağlamında glikoz seviyesinde leptinin faaliyetinin ana aracılar olarak tespit edilmiştir. Bu nöronların glikoz üzerindeki etkisi önemli ölçüde kabul edilmiştir.

Ayrıca, araştırmacılar insülin eksikliği sırasında leptinden etkilenen periferik dokular da tespit etmiştir. Gelecekteki tedavilerde karaciğer, soleus kas, ve kahverengi yağ dokusu gibi oluşumlar için de bir tedavi yöntemi olabilir.

Bu keşif sayesinden bilim adamları diyabet tedavisini insülin kullanmadan yönetmenin cevaplarını bulacaklar. Vücut üzerinde leptinin işleyişini ve etkisini anlamak için bilim adamları yeni bir tedavinin temelini oluşturacak vücudun söz konusu alanları ve molekülleri tespit edeceklerdir.

(Leptin: “açlık hormonu” diye de adlandırılan, peptidler sınıfından, tokluk duygusu yaratarak organizma içindeki yağ stoklarını ve iştâhı düzenleyen bir hormondur. Tam anlamıyla bir hormon deĝildir, çünkü bir salgı bezi tarafından salgılanmaz ama bir hormon gibi işlev görür. Leptin hormonu iştahı kapatan, yağları yakan, nsülin hormonu da acıktıran ve yağları depo eden hormondur. Leptin, vücutta bulunan tüm hormonların işlemesini idare eden hormondur. Yani bir orkestra şefidir. Tiroide, pankreasa, strese, seks hormonlarına kadar tüm hormonları yönetir.)

(Kaynak: http://www.diabetesnews.com/)

12 YORUMLAR

    • Damla Hanım Merhaba,

      Leptin ile ilgili 2. araştırma okuyuşum. Elbette karşı olanlar da var. Ancak olumlu sonuçları da aşikar.

      sevgiler

  1. Aslında ben de bu yeni gelişme ve araştırmaları çok olumlu buluyorum..inşallah sonuçlarını bizler görebiliriz..

    Paylaşım için teşekkürler Esra Hanım,

    Sevgiler

  2. Ya esra hanım gerçekten bu tip haberleri duydukça heyecendan ölüyorum.Yani şeker hastalığına bir çözüm çıkarsa yeniden doğmuş olucaz.Sana da emeklerinden dolayı teşekkür ederim.Bizlere bu tip haberleri duyurduğun için…

  3. Bir de aklımı kurcalayan şu konu var her zaman:

    Dünyanın önde gelen ekonomilerinden biri olan ilaç piyasası,özellikle insülin üreten firmalar, bu tarz gelişmelere her zaman engel olacaklarmış gibi geliyor bana…:(

  4. Hakan Bey,

    Hiç önemli değil 🙂 Siz dediğim gibi yaparsanız sevinirim.

    Ben bu yazı altındaki yorumlarımızı konuyla ilgili olmadığı için siliyorum.

    Sevgiler,

  5. Aşının çocuklarda şeker hastalığına etkisi var mı?
    Posted on 20 May 2013 by arastirananne
    Aşının çocuklarda şeker hastalığına etkisi var mı?
    Aşağıdaki iki araştırma yapılan araştırmalardan sadece bazısı.

    1996 yılınca Yeni Zelanda’da araştırmacılar 1988-1991 arasında 6 haftay ve üstünün aşılandığı Hepatit B aşı kampanyasından sonra çocuklarda diyabet hastalığının %60 artış gösterdiğini gördüler.

    Finlandiya’da onlarca yıldır aşılama devam etmekte.Ulusal Sağlık Enstitüsünde daha önce araştırmacı olarak çalışan Dr. J.Barthelow Classen aşı ve şeker hastalığı arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor. Hükümetin aşı takviminde yaptığı değişikliklere kadar 4 yaşın altındaki çocuklarda şeker hastalığının senelerce aynı olduğunu belirtiyor. 1974 yılında 3 aylık ile 4 yaş arasında toplam 130.000 çocuk Hib ve menenjit aşısı oluyor. 1976 yılında hükümet varolan boğmaca aşısına yeni bir boğmaca suşusu daha ekliyor. 1977-1979 yılları arasında İnsüline bağlı diyabet (İBD) Tip1, 1970-1976 yıllarına kıyasla %64 artıyor. Yapılan bütün aşı değişikliklerinden sonra ise toplamda ise çocuklukta şeker hastalığı %147 artış gösteriyor. 1980 yılında KKK ve Hib aşısının da eklenmesiyle 5 ile 9 yaş arasında çocuk şeker hastalığı oranı %40 daha artış gösteriyor.

    Bende çocuğuma menenjit aşısı yaptıktan 10gün sonra bronşit ve1ay sonra havale arkasından tip1diyabet tanısı.hep kafamda bu soru vardı ,çünkü menenjit aşısından sonra çocuğum bir türlü kendine gelememişti.şu anda 3aylık bir bebeğimiz var acaba aşı yaptırmasammı tereddütteyim esra hanım lütfen herkes bilgilerini paylaşsın.

  6. merhabalar esra hanım.eğer böyle çalışmalar varsa neden hala insilün üretimi yapılyor.bunun gerçektende bir rant olduğuna inanmak istemiyorum…çocuklarımızı bu iğnelerle yaşamaya mahkum etmek haksızlık diye düşünüyorum.artık kaçıncı yüzyıldayız lütfen diyorum ,lütfen diyorum……Geçen defter takibine gittiğimizde hocamız selim beye sordum?ekim ayında diyebet kongreleri varmış ve (hocamızda katılacakmış)yurt dışında ve yurt içinde…hocam bizler için bir umut varmı çocuklarımız için bir umut olurmu bu kongrelerden çıkarmı diye sordum:aslında çok çalışmalar var dedi ama henüz su yüzüne çıkmış bir tedavi yok dedi bende çok üzüldüm ve ağladım…hocam üzülme kızım dedi …çok az kaldı dedi .birşeyler olması için ama dedi ve kaldı…………..bilemiyorum…gerisini düşünmek istemiyorum…Rabbim öncelikle biz diyabetli annelerine çocuklarımıza vede bütün diyabetlilere sabır ve şifa versin…..yapacak başka bir şey yok……

  7. leptin hormonu anladıgım kadarıyla insanların insilün hormonu salgı dengesini de ayarlayan çok yönlü bir biyomolekul ama bu gelişmeler bana çok iç açıcı gelmiyor .metabolizmanın üretemedigi bir hormon var sonuç olarak(insülin) bunun gereksinimi veya toklugu kontrol etmek varlıgına ihtiyaç oldugu gerçegini degiştirmez bence bu sadece tip2 ler de yardımcı tedavi olarak kullanıbilir gibi geliyor.

Esra Avcı için bir cevap yazınCevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Diğer yazılar

%d blogcu bunu beğendi: