Bugün Esra ile konuşurken beraber verdiğimiz bir karardı benim bu yazıyı yazmam. Sonu nasıl gelecek en başından bilmiyorum açıkçası. Bu yazıda elimden geldiğince yorum, açıklama ya da abartma yapmamaya çalışacağım. Yaşadığımı aynen aktarmak istiyorum. Yazıyı yazmamdaki tek sebep, bugünlerde ya da son 10 yılda diyabeti çıktığı için kendini şanssız hissedenlere şanslarını hatırlatmak. Şahsen diyabetim var diye kendimi şanssız hissettiğim günler benim de oldu, o günler bu yazıda anlatılacak günler.
1991, 17 Haziran günü Ankara Anadolu Lisesi’nin hazırlık geçme sınavından çıktığımda sprite içtiğimi hatırlıyorum. O zaman daha yeni Türkiye’ye gelmişti bahsettiğim içecek. Ertesi gün hafiften yorgun ve hasta hissettim kendimi. 20 Haziran da Atakule’deki Dreamland’e gittik arkadaşlarla oynadık. O zaman 10 yaşındaydım pek bi severdik Ankara Çankaya çocukları olarak orayı. Oradan dönüşte bir sürü kiraz yemiştim. Kiraz dokundu sandık kusmaya başlayınca. O gece hep kustum. Sabah doktora gittik midemi üşüttüğümü söylediler. Ertesi sabaha kadar yine kustum. 21 Haziran sabahı Ankara’da bir çocuk hastanesine gidişimizi ve oradaki doktorun menenjitten şüphelenmesini hayal meyal hatırlıyorum. Gözümü 4 gün sonra bir üniversite hastanesinin yoğun bakımında açtım. O arada olanları anlatılanlardan biliyorum. İşte diyabetin hayatıma girişi böyle anlaşılmaz olmuştu. Doktorlar anlayana kadar 986 şeker, 4 pozitif ketonla komaya girmiştim.
Yazının amacı diyabetimin çıkışını anlatmak değildi ama başlangıç böyle olmalıydı. Aslında amaç bundan sonrasını yazmak. 1991 yılı diyabet tedavisini…
O dönem yoğun bakımdan bölüme çıktığınızda 4 lü kristalize insülin ile başlanırdı işe. Bazal-bolus kavramları yoktu. Standart güne 05.30 da uyandırılarak başlarsınız. O saat tuvalete gidip sonra 2 bardak su içmek ve yarım saat sonra yeniden idrar vermek için… Bizlerin hayatında önemli olan “Benedict solüsyonu” vardı. 2.5 cc bu solüsyondan bir tüpe koyup içine 4 damla idrar damlatılıp kaynatırdık. Kaynar kaynamaz çekersin ateşten, mavi renk değişmediyse sonuç negatif yani şekerin iyi. Negatif ne demek? Kan şekerin 40 mı acaba yoksa 179 mu? O sırada detaylara takılmazdık, negatifse sorun yok. Solüsyon açık yeşil renge dönerse Eser ( 180-200), daha koyu yeşil 1 pozitif, sarı 2 pozitif, kahverengi 3 pozitif, kırmızı 4 pozitif. Kırmızı ise durum sen çok kötü bi çocuksun demekti, kesin azar işiteceksin. Kesin ya yemek yedin ya da egzersizini yapmadın…
Egzersiz yapmak ikinci önemli unsur… Her yemekten tam 1 saat sonra en az 45 dakikalık egzersiz yapılmalı. Önerilen sistem şu: 15 dakika yürüyüş, 15 dakika ip atlama, 15 dakika merdiven inip çıkma… Hastanede ip atlayarak gezmedim değil yani. Bunu yaparken aynı hastanenin başka servislerindeki doktor ve hemşireler tarafından gürültü yapmakla suçlandığımız da oldu…
4lü insülinin en zor kısmı yemek düzeniydi. Sabah-öğlen ve akşam yemekleri dışında gece 12 de bir kahvaltı daha yaparsın. Bunun için 11.30 da idrar verirsin, 12 de idrar şekeri bakılır ve insülin yaparsın,12.30 da kahvaltını edersin ve 01.30 da kalkıp en az 45 dakikalık yürüyüşünü yaparsın. Bazen de uyuyup kahvaltı yapmayı ya da yürüyüş yapmayı da unutabilirsin ne de olsa 10 yaşındasın.
4lü dozla kan şekeri ayarın olunca- yani 3 gün üst üste günde 4 kez bakılan idrar şekerlerinin hepsi negatif olursa- 2 li mixtard dozlara geçersin. Gece yürüyüşlerinden kurtulursun ve hayatına ara öğün denilen kavram girer. Günlük egzersiz sayın da 3 e iner. Gece uyuyabilirsin. Bu dozlarla hipoglisemisiz 3 gün boyunca idrar şekerlerin negatif çıkarsa da taburculuk yaklaştı demektir, ama gelmez. Eğer böyle bir durum varsa her öğün ve ara öğün öncesi damardan kan alınarak profil yapılır ve sonuçlar iyi gelirse taburcu olursun.
İlk hastane yatışım 32 gün sürmüştü. Beraber yattığımız bir kız arkadaşım vardı, hala görüşürüz. Benden 12 gün önce teşhisi konmuştu ama beraber çıkmıştık hastaneden .Yatışlar çok uzun sürerdi ve sık tekrarlanırdı. Kontroller korkulu rüya gibiydi. “Ya yatarsak” korkusu vardı içimizde.
Bugün karbonhidrat sayımı ile yasakları hayatından çıkarmış bir diyabetli olarak o zamanın yasaklarından da bahsetmek lazım. Malum kullanılan insülin tipi çok değiştirilemediğinden suç hep diyet şeklinde bulunurdu o zamanlar. Diyetisyenlerden hep azar işitirdik. Bugün hayatımdaki en yakın arkadaşlarımdan biri diyetisyen, hem de diyabet diyetisyeni. İlk tanıştığımızda benimle muhabbet etmeye çalıştığında açıkça “ben diyetisyenleri hiç sevmem” demişim. O kadar içime işlemişti korku. Hala anlatırız bunu. Sonrasında Dyt Emel Özer bu düşüncemi yıkmak için oldukça çaba harcamıştı. Onun da imdadına yetişen karbonhidrat sayımı olmuştu sanırım. 90lardaki yasaklar için genel bir şey söylemek istiyorum: Her şey yasaktı… Bırakın şekerli gıdaları, tatlandırıcıları vs, şekersiz sakıza bile kızdıklarını hatırlıyorum. “Acıktırır, kaçamak yaparsın” derlerdi. Diyet Kola için ayda bir kere bir bardak izin vermişlerdi. Kola içeceğimiz günün gelmesini iple çekerdik.
Bu yasakların ne kadar sürdüğüne gelince… Haziran sonuna doğru diyabetim çıktı. Temmuz sonu hastaneden çıktım. Eylül ayında okul başladı. İlk gün ilk teneffüs gidip tost ve diyet kola almıştım. Diyet konusunda da hiçbir zaman istedikleri cici diyabetli olamadım. Kalori hesabının iki yönden zorluğu vardır. Verdikleriyle yetinmek zorunda olduğun gibi, canın istemediğinde de o verileni bitirmek zorunluluğu. Canın istemezken 2000 kalorilik diyetin 6 yemek kaşığı sebze yemeği, 2.5 adet köfte, 6 yemek kaşığı pilav, 1 kepçe yoğurdunu yemek… Bunu hala yaşayan Tip 1 diyabetliler var yani işin bu yönü sizlere yabancı gelmeyecektir.
1991 yılı ilk hastane deneyimim bu kadar. İçinden “ abartı” diye geçirenlere gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. Yazdığın her şey abartısız yaşanmıştır. Yazımı şöyle bitirmek istiyorum: Ben diyabeti karbonhidrat sayımı ile benimsedim, insülin pompası ile sevdim. Bu yazıyı da eskileri yad etmek için, yenilere anlatmak için yazdım.
Benedict solüsyonunu ve idrar şekeri bakmayı hiç özlemedim.
Kendinize iyi bakın … (Görsel haberimport.com’dan alınmıştır.)
Öyküm Solak
Merhaba Öyküm Hanım,
Hiç merak etme Esracım. Abartı ne kelime, bundan daha fazlalarınıda yaşadık emin olun.
91 yılı eylül ayı 500 şeker ve 1.5 ay bi hastane macerası.ve devam eden kabuslar. Ben hala o mavi sudan nefret ederim 😀 Aman fazla kaynatmayım da yeşilde kalsın diye az uğraşmamışımdır.
Ben yaşadıklarımı okudum hikaye gibi geldi. Sadece akımda kalan bana şekerini düşürmezsen seni kulaklarında çivileriz vb. sözlerdi.
Oysaki insülinleri, diyetimi ayarlayan kendileriydi. 3 ayda 19 yasımda benden cok şey beklediklerini düşünmüştüm hep.
Birebir böyleydi. Zamanda yolculuk yaptım. Ellerinize sağlık
sevgiler…..