Tip-1 diyabetle tanıştığım ilk yılları hatırlamaya ve ‘tip-1 diyabetli hatıra defterimi’ açmaya çalışacağım sizlere.
Üniversite dönemim. Daha birinci sınıf yeni yeni bitmek üzere. Ya da bitmiş. 2. sınıfa geçiş dönemi de olabilir. Bense ölü gibi görünüyorum. Hayat bence çok hızlı ve ben ağır adımlarla yolumu almaya çalışıyorum. Ağır adımlar derken inanın buna. Halsizlik.
Zira şekerim yüksek olduğu için yürümem bir eziyet. Banyo yapmam ya da yemek yemem bir eziyet. Ya da okula gidip gelmek eziyet.
Sık idrara çıkmak. Bol bol. Ama baya bol su içmek. Yine de aşırı ağız kuruluğu. Genital bölge kaşıntıları. Kalp çarpıntısı.
Teşhisin nasıl konulduğunu sizlere uzun uzadıya anlatmıştım. Tip-1 Diyabetle Tanışma Hikayem yazımı okuyarak o yıllara götürebilirim sizi.
Ancak ilk okuduğum üniversite olan Niğde Üniversitesi’nde 1 yılım bitmeden ben ortadan kaybolmuştum. Esra İstanbul’da ve tip-1 diyabeti abisi ile öğrenmeye çalışıyor. 2-3 ayımızı almıştı galiba. Ya da daha kısa, ya da daha uzundu bu süre.
Ben bu kısmı çok hatırlamıyorum ama Fatih Üçgün bu yazıyı okuduğunda yaz lütfen. Bu kısım bende çok net değil 🙂 Yardımmm 🙂 Sen hatırlıyorsundur.
Niğde’ye elimde 2 farklı insülin (Humalog ve Humulin-n) ve kan şekeri ölçüm aletim (Accu-chek Active) ile gelmiştim. Arkadaşlarım uzun zamandır neden okulda olmadığım sorduklarında anlatmıştım ‘tip-1 diyabetli olduğumu.’ Bu arada ben öyle utangaç bir tip değilimdir. Artık sizler de bunu anlamışsınızdır. Sorduklarında rahatlıkla söylüyordum.
Tip-1 diyabetimi bana Niğde SGK Hastanesi’ndeki (o zaman SGK ve Devlet Hastanesi farklıydı.) doktor Oğuz Demirtaş söylemişti. Ve onunla birlikte tekrar ve Niğde’de tip-1 diyabetimi yönetmeye başlamıştık.
Onun önerisi ile de Niğde Devlet Hastanesi’ndeki bir diyetisyene gitmiştim. Saçı siyah mı siyah, erkek tıraşlı ve orta halli kilosu olan bir kadındı. Adını hatırlamıyorum. Diyetisyenin elime verdiği saman bir kağıt ve listedeki her besini belli bir ölçüsü ya da sayısı vardı. 4 adet zeytini hiç unutmam o listede. Ya da mavi kalemle yazılmış saman kağıdın tamamını hiç unutamam. Hayat sadece o listedeki besinlerden, insülinden ve spordan oluşuyordu. Ya da oluşmaya çalışıyordu.
O zamanlar beslenmeme gayet dikkat ettiğimi düşünüyorum. Ne verilmişse, hangi dozda insülin vurul denmişse yapıyordum. Her şey sistemli. Spor dahi hayatımın merkezinde. Her akşam yemeği sonra kaldığım yurdun basketbol sahasını yaz, kış arkadaşım Cavidan ile turluyorduk. 50 tur ve tempolu yürüyüş. Ancak kilom ise gayet yerinde. Baya etli butlu biri halini almıştım.
Ben her tip-1 diyabetli bir birey karşılaştığımda hep bunu duyuyorum. ‘İnsüline başladığımda kilo aldım.’ Vücudun, üretmesi gereken bir hormonu dışarıdan vermeye başladığımızda verdiği garip bir tepki bu kilo alma olayı.
Ayrıca standart kadın çantasını taşımanın anlamsızlığını ise daha o yaşlarda yani 19’lu yaşlarda öğrenmiştim. Önce yandan takılan ve geniş, o da yetmeyince sırt çantasına geçmem çok da zamanımı almamıştı. Zira sabahtan akşama kadar üniversitede ve dışarıdayım. Ara öğünler özenli ve düzenli olmalı. Meyve olmazsa olmaz. 200 ml’lik kutularda ise 2 kutu süt. Bir de zamanımızda halen meşhur olan ‘sunta’ 🙂 O zamanlar ‘suntayı’ yani ETİ Formu sadece ara öğünlerde tüketirdim. 1 paket ETİ Form 2 dilim ekmek demek. Benim her ara öğünümde 1 dilim ekmek yani yarım paket ETİ Form, 1 orta boy elma ve 1 kutu süt içme hakkım vardı. Ara sıra ise ETİ Form’dan sıkılınca onun muadili Ülker Altınbaşak’ı yerdim. Altınbaşak ETİ Form’a göre daha nemli ve yumuşak olduğu için onu yiyince sanki daha fazla yemişim hissi oluşurdu 🙂
Hele ki ara öğün saatim ders saatime denk gelmişse sınıfın arka sıralarında oturan Esra elindeki, güya orta boy olan kocaman elmaya ilk ısırığı atardı. Ve her zamanki gibi hocamız dahil tüm arkadaşlarım arkasına döner ve bana bakarak gülerlerdi. Bu dönemi bloğu kurduğumuz arkadaşım Fatih Üçgün çoook iyi bilir. Ve bu yazıyı okursa mutlaka birkaç anı da ondan gelecektir 🙂
O dönemde acıkan herkes bana gelirdi. Ayaklı kantin Esra’nın çantasında her şey var çünkü. Ya meyve ya da sunta çeşitlerinden teklif ederdim. Herkes meyveyi tercih ederdi 🙂 Vitamin ne de olsa 🙂 Ara sıra süt teklif ettiğimde sütü de alan olmuyor değildi 🙂
Ama arkadaşlarımın çoğu o zamanlarda ara öğün kavramına benimle ciddi ciddi alışmışlardı. Bundan bi haber olanlar bile duyduklarında kendilerince uygularlardı. Onlar keyiflerden ve öyle istediklerini için yaparken benim için önemli ve vazgeçilmez bir sorumluluktu.
İnsülin yapmak ise ayrı bir keyif halini almıştı. Bir gün üniversite tuvaletinde insülinimi yaparken üst sınıftan kızın biri kolumdan insülin yaparken beni görünce çığlık atarak çıkmıştı tuvaletten. Sonra neyin ne olduğunu öğrendi diye hatırlıyorum. Bu arada insülini diğerlerinden utandığım ya da çekindiğim için tuvalette yapmıyordum. O gün öyle denk gelmişti. Yoksa neresi olursa olsun insülinimi yapardım.
İnsülinlerim ise kaldığım kız yurdunun kantininde ve dolapta kalırdı. Her sabah okula giderken almam gereken insülinimi alır ve öyle giderdim okula.
Hayatıma inanılmaz bir düzen gelmişti. Şaşkındım. Ama tip-1 diyabetle yaşama hem ben hem abim hem de ailem alışmıştı. O zamanlar Hollanda’da yaşayan ailem ise çikolata gönderirken Türkiye’ye abim hep tembihlenirdi; ‘Aman Esra’dan gizli ye. Canı çeker.’ ya da ‘Esra isterse sakın verme.’ 🙂 Şimdi bunları demiyoruz artık. Tip-1 diyabetli hayatlarda beslenme bu kadar katı değil.
Ancak öyle ya da böyle benim sayemde birçok kişinin hayatına düzen gelmişti. Tip-1 diyabet gelmişti. Böylece etrafınızdaki değişimi uzaktan seyretmeye başlıyorsunuz. Çünkü sizinle beraber ya da sizin tip-1 diyabetiniz ile beraber herkes size tekrar alışmaya ve sizinle tekrar yaşamayı öğrenmeye çalışıyor.
Sizlere ara ara blog sayesinde gözlemlediğim tip-1 diyabetli çocukları olan aileleri ya da yetişkinleri kendimce anlatmaya çalışacağım. Bunlar benim yaşadıklarım ve benim dilimden etrafımdaki birçok kişinin tip-1 diyabetimden etkilenmeleri. Sizlerin de paylaşmak istedikleri varsa bana zaten mail gönderirsiniz. esra@diyabetimben.com mail adresim. (Görsel kaynak: balladdict.over-blog.com)
Esra Hanım merhabalar,
Her yeni yazınızını okudukça bloğunuzu keşfetmenin mutluluğunu tekrar yaşıyorum..yazdıklarınız o kadar samimi ki o anları ben de yaşıyormuş gibi okuyorum..
Diyabet teşhisi ilk konulduğunda alınan kilo kısmından muzdaribim ben de..bir türlü istediğim kiloya kavuşamıyorum…bundan sonra ki ilk doktor kontrolümde giriş katında bulunan diyetisyene de uğramadan geçmeyeceğim!
Sevgiler..