Tip 1 Diyabet, Ben De Tip Biriyimdir…

Sizden GelenlerTip 1 Diyabet, Ben De Tip Biriyimdir...

Tip 1 Diyabet, Ben De Tip Biriyimdir…

Herkese Merhaba,

Yazıma başlamadan önce Biz tip 1 diyabetlilerin kendi kendimize içimizde yaşattığımız bazen odun atarak iyice alevlendirdiğimiz bazen de koca bir kova soğuk su dökerek soğumasını beklediğimiz acılarımızı, sıkıntılarımızı, kırgınlıklarımızı, komik hallerimizi bize canlı yayınlarla ifade etme imkanı sağlayan Esra hanıma seslenmek istiyorum.

Esra hanım,

Şu yazacağım 2 satır övgü içeren yazıyı çok rica ediyorum mütevazilik gösterip okumamazlık etmeyin 🙂

Öncelikle bir diyabetli olarak maddi hiçbir beklenti içine girmeden , hiçbir zorunluluğunuz olmadığı halde elinizi taşın altına koyup gece gündüz demeden memleketin her köşesine ulaşmaya çalışarak ve sadece tip 1 diyabetlilerin hayatına olumlu yönde bir etkide bulunmak amacıyla açtığınız ancak kötü niyetli insanların saçma sapan suçlamalarına da maruz kaldığınız,kendi çocuğunuz gibi ilgilenip özen gösterdiğiniz,içerisinde karbonhidrat sayımından, yayma bolusuna, diyabetli haklarından, insülin pompasına kadar bir diyabetlinin ihtiyacı olabilecek her şeyi barından şu güzelim diyabetimben sitesi için size çok teşekkür ediyorum. Bana diyabetle alakalı birşey sorduklarında ya da yeni tanı almış bir diyabetliyle tanıştığımda bu kişilere direk diyabetimben sitesinin linkini atıyorum 🙂

Önüne konulan bir yazının linkini tıklayıp okumaya üşenen bir toplumda yaşayan biri olarak sizin bunca kıymetli ve hayati öneme haiz bilgiyi toparlamanız, konuyla ilgili yetkili kişilerle görüşüp bu kişi ve bilgilere ulaşırken de birçok masrafı kendi cebinizden karşılayıp, biz diyabetlilerin hizmetine sunmanız gerçekten takdire şayan bir durum. O yüzden bir kadın olarak sizinle gurur duyuyorum. İyi ki varsınız…

TİP 1 DİYABET, BEN DE TİP BİRİYİMDİR ….

Bildiğiniz gibi biz anne oğul tip 1 diyabetliyiz. Aslında size kendi diyabet yolculuğumda başımdan geçen komik hikayeleri anlattığım yazılarımdan birini gönderecektim. Hem farklı bir canlı yayın olur hem de hepimiz biraz gülüp güzel zaman geçiririz diye düşünmüştüm fakat sonradan fark ettim ki, birçok insan sadece kendinin yada çocuğunun diyabeti ile yaşamaya çalışırken ben her ikisiyle de mücadele ediyorum. Bu zorlu yolcuklukta kendimi nasıl hissettiğimi, nelere nasıl çözümler bulduğumu, sizlere anlatmanın bana ve dinleyicilere daha iyi geleceğini düşündüm.

2012 yılının Ağustos ayıydı oğlum ve eşimle birlikte tatile çıkmıştık. Hayatımın en güzel tatillerinden biriydi. Üçümüz birlikte uzun zamandır böyle güzel eğlenmemiştik. Ama ters giden bir şeyler vardı. Normalde böyle bir ortamda çok hareketli olması gereken oğlum havuza giriyordu ancak hemen yorulup çıkıyordu. Sürekli su içmek istiyordu ve bitmek bilmeyen bir tuvalet ihtiyacı vardı. Havuzdu, denizdi derken enfeksiyon kaptı yada üşüttü herhalde diye düşündüm. Sonra Denizli’ye döndük. Hiç unutmuyorum 30 Ağustos günü oğlum çok bitkin bir vaziyette altını ıslatmış bir şekilde uyandı. Diyabete karşı her zaman tetikte olan ve herkesten gizli arada oğlunun şekerini ölçen ben de o gün uyanmıştım. Tatil dönüşü benim şekerim de allak bullak olmuştu. O yüzden o günlerde şekerimi daha da sık ölçer olmuştum. Sabah kalktığımda şekerimi ölçerken oğlum ‘’Anne benim şekerime de baksana ‘’ dedi. Bu işlemi belli aralıklarla yaptığım için gayri ihtiyari şekerini ölçtüm. Ama ekranda 310 değerini gördüğümde kan beynime sıçramıştı . ‘’Nasıl olur ‘’dedim. Hemen yeni bir strip takıp tekrardan ölçüm yaptım ama sonuç yine aynıydı. O an oğlumun son 1 haftadır yaşadığı sıkıntılar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçti.

2002 yılında diyabet tanısı almadan önce ben ne yaşadıysam aslında 1 haftadır oğlum da aynı şeyleri yaşıyordu. O an dizlerimin bağı çözüldü ve olduğum yere yığıldım kaldım. Bilincim açıktı ama oğlumun ‘’anne noldu neyin var ‘’sorusuna cevap bile veremiyordum. Anlayacağınız kendi ellerimle oğluma tip 1 diyabet tanısını aslında ben koymuştum. Çünkü şimdiye kadar aldığım eğitimlerde bize günün herhangi bir saatinde ölçülen kan şekeri 200’ün üzerine ise rahatlıkla tip 1 teşhisi konulabileceği öğretilmişti. Doktorlarımın o cümleleri beynimde yankılanıyordu. Ama o gün resmi tatil olduğu için hiçbir şey yapamamıştım oğlumu ertesi gün devlet hastanesine götürdüm. Doktorun bana sorması gereken her şeyi o sormadan anlattım ve tip 1 diyabetten şüphelendiğimi söyledim. Yapılan tahlillerden sonra doktorun ağzından sadece şu cümle çıktı. ‘’Evet oğlunuz tip 1 diyabet’’.

Kabullenemiyordum. Nasıl olurdu… Bu işte bi yanlışlık vardı. Oğlumuza daha detaylı bir tahlil yapılması için eşimle birlikte onu Ege Üniversitesine götürme kararı aldık. Bu riskli bir durum olduğu için doktorumuz çıkarken bize kağıt imzalattırdı. Bu yaptığımızın sonucu değiştirmeyeceğini ben çok iyi biliyordum ama annelik işte… Ege Üniversitesinde giriş yaptırmak için sırada beklerken görevli şöyle bağırdı. ‘’İnternet randevusu olmayan hastaları alamıyoruz. Bir günde muayene edebileceğimiz çocuk sayısını da aşmış durumdayız. İnternetten randevu alıp yarın tekrar gelin ‘’. Hemen interneti açtım ama yarının randevuları çoktaan dolmuştu. Artık zaman kaybedemezdik, Denizli’ye geri dönemezdik. Eşimle bahçede çaresizce otururken birden kantine fırlayıp bir meyve suyu aldım ve kendi ölçüm cihazımla oğlumun şekerini ölçtüm, 300 civarıydı. Meyve suyunu içirdim ve oğlumu kaptığım gibi acile götürdüm. Eşim şaşkınlıkla beni izliyordu ve bu yaptığımın doğru olup olmadığını düşünüyordu’’Biz yatış için buraya geldik ama poliklinikten geçemedik oğlumun şekeri şu an çok yüksek ve acilen müdahale edilmesi gerekiyor’’ dedim. Ordaki ölçümde şekeri 400 çıktı ve bu hastayı bekletemeyiz dediler. Bu yaptığımın ister yanlış olduğunu düşünün ister sağlık sisteminin bir eksiği olarak görün. Ne derseniz deyin. Bazen çaresizlikler insana bu tarz şeyler yaptırabiliyor. Bunu yaptığıma pişman değilim gerekirse gene yaparım 🙂 Çünkü Ege üniversitesi o kadar çok yoğundu ki sıranın ne zaman bize geleceği belli değildi.

Hastaneye yatışımız yapılmıştı.10 yıl önce Ege üniversitesinde okurken ben de bu hastanede yatıp, diyabet tanısı almıştım.Yine arayıp bulup, didik didik edip, dünyadaki o kadar insanın içinden hedefini tutturup gelip tekrardan yanı başımda bitmişti bu tip hastalık. 31 Ağustos 2012 günü 4,5 yaşındaki oğluma tip 1 diyabet tanısı konulmuştu ve ben 10 sene önce yaşadığım herşeyi daha ağırlaştırılmış bir şekilde tekrardan yaşıyordum. Şoka girmiştim ve bunun bir rüya olduğunu düşünüp kendimi çimdikleyip uyandırmak istiyordum ama bu rüya değildi çünkü oğlum tip 1 diyabetin tüm belirtilerini taşıyordu. Hani soğuk bir günde pencereyi açınca üşüyeceğini bilirsin ya, işte ben kendi diyabetimden sebep oğlumun hastalığını ve başımıza gelecekleri çok iyi biliyordum ancak o pencereyi sımsıkı kapatmak istiyordum. Hastanede yaşadığımız o bunalımlı günleri anlatmayacağım zira hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri yaşamışız..

Oğluma diyabet tanısı konulduktan sonra özetle şu birkaç sorunun cevabını aradım. Oğlumun diyabeti genetik olabilir miydi? Şimdi ben 10 yıl öncesine geri mi dönecektim? En yakınımdaki kişiler de dahil olmak üzere ‘’ Yoğurda limon sık ye,bilmem neyin suyunu kaynat iç ‘’ diyen insanlara ben yeni baştan bizim şekerimizi bu saçma sapan şeylerle düşürmeye değil vücutta biriken şekerin insülin sayesinde hücre içerisine girip yakılmasına ihtiyacımız olduğunu anlatmak zorunda mı kalacaktım? Hadi bunları geçtim bütün bunları oğluma nasıl izah edecektim, Benim şekerim düşüp tatlı birşey yemek istediğimde oğlumun şekeri yüksekse ne olacaktı? Bu yara nasıl kabuk bağlayacaktı? Bir anne yüreği kaç ünite insülinin iyileştirme özelliğine sahipti? İnanın bütün bu soruların cevaplarını kendim verdim diyebilirim. Çünkü belli bir noktadan sonra size kendinizden başka hiç kimse yardımcı olamıyor. Yani tırnağınız varsa başınızı kaşıyorsunuz.

Günler geçiyordu,geçiyordu ama oğlumun şeker ölçümü yaparken delinen minicik parmaklarındaki kızarıklıklar sanki daha da kalıcı hale geliyordu. Gece 03:00 ölçümlerine kalktığımda şekeri iyi de çıksa kötü de çıksa yatağın içinde oturup ağlıyordum. Sabahları işe gitmeden önce bir elimde ölçüm cihazı bir elimde insülin kalemi oğlumun peşinden koşuyordum. Oğlum ’’ Anne canım çok acıyor’’ diye ağladığında onu teselli edip konuyu bir şekilde kapatıyordum ama evden işe giden o yolda serviste akan göz yaşlarımı kapatmak çok da kolay olmuyordu. Bilgimden başka beni teselli edebilecek hiçbir şey yoktu etrafımda. Diyabete karşı en büyük kozum onu çok iyi bilmemdi.

Normalde pozitif ve stresle başedebilen bir yapıya sahip olmama rağmen oğlumun diyabeti beni bambaşka bir insan haline getirmişti. Birşeyler yapmalıydım. Bu dayanılmaz ruh halinden çıkmam lazımdı. Çok fazla dikiş bilgim olmamasına rağmen gittim kendime en güzelinden bir dikiş makinası aldım. Önce kendime ve iş arkadaşlarıma mutfak önlüğü, masa örtüsü tarzı şeyler dikmeye başladım.Yaptığım ürünler beğenilmeye başlanınca dikişle alakalı başka ne yapabilirim derken kumaş fincan dikmeye başladım. Makinanın başına oturduğumda a1c imiş, karbonhidratmış ,bazalmış, bolusmuş vız gelip tırıs geçiyordu 🙂 Adeta dünyadan kopuyordum. Kafamda tasarladığım ürünleri kumaşlara aktarmak ve diktiğim şeylerin talep görüp insanlar tarafından beğenilmesi bu işe daha da yoğunlaşmamı sağladı. Bu esnada yerel bir gazete oğlumun ve benim diyabetimi konu alan bir haber yaptı. Bu haberden sonra bana destek olmak isteyen çok fazla kişiden telefon ,mesaj ve mail aldım. Sonra dikmiş olduğum bu ürünler İçin atölye makara markasının patentini aldım. Çalıştığım işin yanısıra ufak tefek de olsa halen daha bu marka üzerinden ürün satışlarımı yapıyorum. Yani o zor günleri bir hobi edinerek atlattım. ‘’ Kişi neyle uğraşırsa onun esiri olur ‘’diye bir söz vardır. Artık beni esir alan oğlumun diyabeti değil dikiş projelerimdi.

Hatta bi gün rahmetli Öyküm Solak beni aradı ve aslında uzun zamandır benim de aklımda olan diyabetli çocuklar için eğlenceli şeker ölçüm çantaları dikip dikemeyeceğimi sordu. Severek kabul ettim. Vefat etmeseydi belki de bu projemiz hayata geçmiş olacaktı. Bunun yanısıra Esra hanımı da takip ediyordum. Sürekli insülin pompasıyla alakalı paylaşımlar yapıyordu. Üzerimde bir cihaz taşıma fikri bana itici geldiği için ilk başlarda açıkcası çok fazla ilgilenmemiştim. Baktım sonra ciddi ciddi videolar paylaşıyor,yazılar yazıyor. Oğlumun acılarını bir nebze de olsa azaltabilir belki diye oğlumun tedavisine insülin pompasıyla devam etme kararı aldık. Normalde yüzük bile takmayı sevmeyen ben de sırf ona destek olmak amacıyla insülin pompasına geçiş yaptım. İnsülin pompasına karşı önyargılarımı kıran Esra hanım da bir önlüğü hakediyordu artık : ) Geçen günki canlı yayında gördüğünüz önlüğün esas hikayesi bu aslında 🙂 Esra hanım önlüğün sökülen yerleri varsa tamir edebilirim. Artık daha iyiyim dikiş konusunda 🙂 Şu günlerde en büyük arzum da Esra hanımla birlikte kendisi de tip 1 diyabetli olan Sevgili Derya Baykal’ın programına çıkarak tip 1 diyabetli bireyler için birşeyler dikmek .3 tip 1 li kadın biraraya gelince 3+1 bir program yaparız artık 🙂

Diyabetin hayatımdaki hiçbir şeye engellemesine izin vermedim. Buna ikinci bir çocuk sahibi olmak istemem de dahil. Etrafta elbette ki olumsuz yorum yapanlar oldu. Böyle durumlarda sinir bozmak için kadrolu çalışan bir iki kişi vardır ya hani : ) ‘’ E sen diyabetlisin,oğlunda da çıkmış. Demek ki senden geçmiş. Neden ikinci bir çocuk düşünüyorsun ki’’ diyenler oldu. Oğlum insülin pompası kullanmaya başladıktan sonra ‘’ şimdi bu çocuk senin yüzünden ölene kadar bu cihazla yaşamak zorunda mı kalacak?’’ diye soran densizlerle bile karşılaştım ben. Sınanmadığın bir acı üzerine konuşmak ne kadar kolay değil mi? Senin onca yaşanmışlığının üzerine patavatsızın biri gelip hiç bilmediği hatta anlamadığı bir konu üzerine yorum yapıp canını kolayca acıtabiliyor.

Ben yeniden çocuk sahibi olmadan önce onun da diyabet olma riski konusunu gerçekten çok araştırdım ve en son konuştuğum çocuk endokrin doktoru sevgili İlknur Arslanoğlu bana bazı genlerden bahsetti. Eğer oğlun ve sen ikiniz de bu genleri taşıyorsanız oğlunun diyabeti senden geçmiştir diyebiliriz ancak ikinci çocuğun bu genleri taşıyıp taşımayacağını o çocuk dünyaya gelmeden bilemeyiz dedi. Yani bu konuda net bir cevap almak imkansızdı. Riski öngörülemeyen ve değiştiremeyeceğim bir konu hakkında bu kadar düşünmenin yersiz olduğuna karar verdim ve dünyalar tatlısı Selim oğlumu kucağıma aldım.

Kişinin en büyük engeli aslında yine kendisi. Özellikle çocuğu yada kendisi yeni tanı almış tip 1 diyabetlilere seslenmek istiyorum. Siz de izin vermeyin diyabetin hayallerinizin önüne geçmesine. İstediğiniz okula gitmenizi engellemesin mesela,sonra sevdiğiniz kişiyle evlenebilin,o çok yapmak istediğiniz spor aktivitelerini yapın. Çocuklarınızı yatılı okul gezilerine göndermekten korkmayın.Yeniden anne baba olmak istiyorsanız olun…

Geçenlerde sosyal medyada okuduğum bir yazı çok hoşuma gitti. ‘’Suyun üstünde bile yürüseniz ‘’Çünkü yüzme bilmiyor’’ diye eleştirenler olacaktır.’’ diyordu. Ben kendimin ve oğlumun pankreasını taklit etmeye çalışırken zaten suyun üzerinde yürüyorum. O yüzden yüzme bilmiyor diyenler çok da umrumda değil açıkçası.

Denizli’den Sevgilerle

Münevver Batmaz

Orhan Kağan Batmaz

 

Facebook Canlı Yayını’nda Bu Hikayeyi De Okuduk 🙂

4 YORUMLAR

  1. Münevver hanım ne güzel kelimelere dökmüşsünüz yaşadıklarınızı ve yaşadıklarımızı.İki evladım da tip birli ve aynı sizin gibi kendimiz elimizle sağlık kuruluşlarına götürdük bu çocuklar tip bir diyerek.Ve ozellikle ablasından beş yıl sonra diyabeti ortaya çıkan oğlumun evde şekerini ölçtüğümüzde gördüğüm sayıların yarattığı yıkım aynı o günkü gibi hafızamdadır.Yazınızı okurken adeta kendimi gördüm o satırlarda.Ve ne yazıkki çocukları doğuran biz olduğumuz içinde en yakınlarımızdakiler bile “çocuklarına ne yaptın böyle”diyebiliyor.Her şeye rağmen siz tip birler çok güçlü insanlarsınız ve biz anne baba ya da kardeşler sizin pankreasınız olmaya çabalıyoruz.Bu benzetme düşük ve yüksek şeker anlarındaki müdahalelerimden dolayı kızım tarafından yapılmaktadır.

Bir yorum yapın.

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Diğer yazılar

%d blogcu bunu beğendi: