Mert Önal’ın Tip-1 Diyabetle Tanışma Hikayesi ve Hayatı

Sizden GelenlerMert Önal'ın Tip-1 Diyabetle Tanışma Hikayesi ve Hayatı

Mert Önal’ın Tip-1 Diyabetle Tanışma Hikayesi ve Hayatı

Herkese İyi Günler,

Ben de sizlere kendi hikayemi anlatmak istiyorum. Burada sizlerin gönderdiği pek çok hikayeyi okuduktan sonra nihayet ben de kendi hikayemden sizlere bahsetmeye karar verdim. Biraz uzun olabilir. Okuyanların şimdiden gözlerine sağlık.

Sizlere birazcık diyabetten önceki hayatımdan bahsetmek istiyorum. 1996 yılında doğdum ve doğduğumda katarakt sebebiyle gözlerim hiç görmüyordu. 13 günlükken girdiğim katarakt ameliyatında yapılan hata sonucu gözlerimde glokom oluştu. Bunun üzerine yapılan bir dizi hata ve yeni ameliyatlar sonrasında 2008 yılına gelindiğinde ben gözlerimden 11 defa ameliyat olmuştum. Gözlerim şu anda biraz görüyor işte. Kendimi idare edebiliyorum hamdolsun.

Bunları size esas konuya temel teşkil etmesi açısından anlattım. Neyse. Öyle böyle 2014 yılına gelmiştim. Yine gözlerim sebebiyle bir yıl okula geç başladığımdan lise sona geçeceğim yaz aylarıydı ve ben o aylarda düşünsel anlamda çok sıkıntılı süreçler yaşadım. Bunu diyabetime giden, kanımca kronolojik olarak ikinci sebep sayıyorum. Okullar açılmıştı ve ben ÖSS stresine kavuşmuştum. O günlerde deli gibi sınava nasıl hazırlanacağımı sorguluyordum. Eğitim hayatım boyunca başarılı bir öğrencilik geçirmiştim ama üniversite sınavı farklıydı. Nasıl hazırlanmalı? Neler yapmalı? Günlerim bunları düşünmekle geçiyordu ve sonunda diyabetimin gün yüzüne çıkmasına sebep olduğunu düşündüğüm olaylar silsilesi başlıyordu.

Eylül ayının son haftalarıydı. Bende kıl dönmesi oluşmuştu. Doktora göründüğümde apse drenajı yapılması gerektiğini söyledi ve ertesi gün de apse drenajı yapıldı ve bana kullanmam için bir kutu antibiyotik verildi. Antibiyotiği kullandığım son günlerde bende aşırı bir susama hissi başladı. Adeta su içiyordum ve mutfaktan bilgisayarın başına gelene kadar tekrar susuyordum. Sebebini araştırdığımda antibiyotiğin yapabileceğini gördüm ve bitmesini bekledim. Bitti. 7 gün-10 gün geçti ama susama hissi hala geçmiyordu. Tekrar baktığımda bunun diyabet belirtisi olabileceğini görmüştüm.

Bu noktada sizlere bir anektottan bahsetmek istiyorum. Abimle her zaman Galatasaray’ın şampiyonlar ligi maçlarını izlemek için gittiğimiz bir yer vardı ve dönüşte de yolumuzun üzerindeki pilavcıdan pilav yerdim. Yeri gelmişken pirinç pilavını çok severim. İşte o günlerde yine Galatasaray’ın bir maçını izlemeye gitmiştik. Sanırsam Galatasaray’ın dört gol yeme alışkanlığının başlangıcıydı. Yine dönüşte abimle pilav almak istemiştik. Ancak her zaman o saatlerde yerinde olan pilavcı o gün yerinde değildi. Keşke olsaydı.

Günler geçiyordu ve Kurban Bayramı’nın arife günüydü. Alt komşumuzun annesi de şeker hastasıdır ve annem madem şekerden şüpheleniyorsun git de orada bir ölçtür gel dedi. Sabah aç karnına indim, şekerimi ölçtürdüm. 265 çıkmıştı. Nasıl olur diye düşünmüştüm ve bir daha ölçebilir miyiz diye sordum. Tekrar ölçtüğümde sonuç 240 çıktı. Aslında bu sonuç az da olsa içimi ferahlatmıştı. Ne de olsa insanın şekeri oturduğu yerde, 30 saniyede nasıl bu kadar değişebilirdi. Nereden bilebilirdim bunun cihazların makul sapma oranları olduğunu. Hemen eve döndüm ve anneme durumdan bahsettim. Kahvaltıda yaş pasta vardı. Anneme sorduğumda ye bir şey olmaz demişti. Ama Kurban Bayramı’ndan sonra gidip bir tahlil verelim diye de ekledi.

Artık sanki olayı kabullenmiştim bayram boyunca insanlara galiba bende şeker var diyordum ve misafirliklerde ikram edilen tatlıları yememeye özen gösteriyordum. Bu arada kiloda veriyordum ama ben bunu apse drenajı sebebiyle daha az WC’ye çıkmak istediğimden dolayı iyi beslenmememe bağlıyordum.

Salı günü bayramın son günüydü ve ben hemen ondan iki gün sonra Perşembe günü bir dispansere tahlil vermeye gittim. Oradan da Beylikdüzü’ne dayımlara gitmiştik. Saat öğlen üç civarıydı. Annemle metrobüsle geliyorduk. Babam aradı, sonucu aldığını söyledi. Şekerin yüksek demişti. Sonuç 317’idi. İşte o an atalarımızın başından aşağı kaynar sular dökülmek ve yüreğine inmek deyimleriyle neleri kastettiklerini anlamıştım. Bu iki durumu tastamam yaşamıştım.

Akşam doktorla konuştuğunu bunun belki tek seferlik bir yükselme olabileceğini, başkaca testlerin yapılarak daha net bir sonuca ulaşılmasını söylediğinden bahsetmişti ama ben zaten yıkılmıştım bile.

Ertesi gün, Cuma, başka bir hastaneye gittik ve burada HbA1c testi yapıldı ve sonuç 9.8 idi ve ben o sonucu duyunca hayatımın bundan sonra 9-8’lik bir oyun havası tadında geçeceğini anlamıştım. Öylesine hızlı ve oynak doktor bunun tip-1 dm olduğunu, insülin tedavisi gerektiğini, ancak bir endokrin doktorunun bunu başlatması gerektiğini söylemişti. Hastaneden çıkmıştık. Bir şeyler yemek üzere bir pastaneye oturmuştuk ve ben durmadan ağlıyordum. Size şöyle söyleyim; ben bundan önce o kadar nadir ağlardım ki ağladığım tarihleri aklımdan geriye doğru sayabilirdim.

Korkum ben iğneden korkuyordum ve kendime nasıl iğne yapacaktım.

Bir endokrinden randevu almaya çalışıyorduk ama günler hep birkaç hafta sonrasına veriliyordu ve bizde teşhisin konulduğu Cuma gününden 10 Ekim’e, dört gün sonra özel bir hastaneye gitmiştik. Oradaki endokrin aslında günde 4 defa insülin kullanmam gerektiğini ama gözlerimden dolayı şimdilik ikiyle başlayacağını söyledi. Hemen 10-15 dakikada insülin nasıl vurulur tarzı bir eğitim almıştım ve eve dönüyorduk. Şaşırdığım konulardan birisi de gittiğimiz hastanelerin hiçbirinde beni hastaneye yatırma gibi bir girişimde bulunulmamasıdır.

Sanki insüline başlayınca bi mutlu olmuştum. Sanki dertler bitmiş gitmişti ama durumun ciddiyeti ertesi gün daha iyi kafama dank etti. İyi ki diyorum iyi ki o günlerde bu illetin nasıl bir bela olduğunu  tam kavrayamamışım yoksa kendime bir zarar vermeye kalkabilir ya da daha derin bir depresyona sürüklenebilirdim.

Sizlere ilk hipoglisemi hikayemden de bahsedeyim. İnsüline başlayalı 5 gün olmuştu ve ben akşam hipoglisemi belirtilerini yaşamıştım şekerimi ölçtüğümde sonuç 60 küsür çıkmıştı. İnanamayıp iki kez daha ölçüm yaptık ve sonuçlar aynıydı. Bu nasıl olmuştu? 1 hafta önce 250’lerda gezen şeker nasıl olurda 60’lara düşerdi. Nereden bilirdim şekerin yarım saatte bile nasıl inip çıkabildiğini.

Bana bu durum gerçekten ağır gelmişti. Gözlerimin üzerine kaldıramıyordum. Bu yük benim taşıyabileceğimin çok üzerindeydi. Hala da farklı düşünmüyorum. Gerçi eskiden hep derdim ki gözlerim hariç sağlıklı bir insanım artık diyemiyordum. Ben düpedüz hastaydım. Doğal seçilimle elenmesi gereken bir kaybedendim. Uç düşüncelerim vardı. Köpekten diyordum ne farkım kaldı. Ha önüme mama koymuşlar ha vücuduma insülin vermişler. Kendimizi yaşatma çabası da neyin nesiydi. Biz elenmesi gereken hastalardık.

Bu hastalık çıkınca pek çok güzel huyumu da bıraktım. Kitap okumayı kestim. Her gece online satranç oynardım. Şeker kafasının bunları kaldırmayacağı düşüncesiyle onu da bıraktım. Bilgisayar oyunu oynamayı bile azalttım.

Benim hikayem temel hatlarıyla böyle. Daha denecek çok söz var ama biraz da bu günümden bahsetmek istiyorum. Temmuz’da dörtlü insüline geçtim. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni ikincilikle kazandım. Liseyi de ikincilikle bitirdim. Ortaokulda da ikinci olmuştum. Ben birinci olamıyorum galiba. Şekerimi ilk aylardaki gibi iyi yönetemiyorum. Son iki HbA1c sonucum 7.7 ve 7.8. Hep bir şeyler eksik, hep bir şeyleri kafama takıyorum. Zaten eskiden de öyleydim. Hep kafama takacak bir şeyler bulurdum.

Tekrar sabırla okuyan herkese teşekkürler. Sizlere bu şeyle savaşınızda başarılar diliyorum

Mert Önal

NOT: Yazıyı Facebook ya da Twitter gibi sosyal medya kanallarında paylaşın. Alttaki Facebook, Twitter, Google+ ya da Pinterest butonlarına tıklamanız yeterlidir.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

15 YORUMLAR

  1. Mert Bey Merhaba,

    96’lı biri olarak bence hayata daha umut dolu bakın. İnsanlar hayatlarında çoğu zorluklarla karşılaşabiliyor. Evine yemek götüremeyen baba kahroluyor. Birkaç hastalığı olan bir birey isyan edebiliyor. Ya da işe giremeyen biri veryansın edebiliyor. Kısacası hayatın her alanında ve noktasında ‘sıkıntılar’, ‘problemler’ peşimizde. Bizi yakalayabilir ya da yakalayamaz. Orası da şansa bağlı 🙂

    İlk üçte olmak iyidir 🙂 Ben ve Eşref standart hayatlara sahibiz mesela. İlk üçte olmak gibi hedeflerimiz yok. Olsa da olur olmasa da olur. Okurken de geçme notunu almak bize mutluluk verirdi. Çünkü daha fazlasını aldığımızda madalya takan yok 🙂 Bu durum iş hayatında da böyle. Bilginiz olsun 🙂

    Kaleminiz kuvvetli. Kurduğunuz cümlelerden anlaşılıyor. Ama ‘yenilen’ konumunda görüyorsunuz kendinizi. Elbette bir hastalığa sahibiz ama diyabet yönetimi iyi yapıldığı sürece sıkıntısız bir hayat da yaşayabilirsiniz. Bu sebeple tip-1 diyabete yakıştırdığınız ‘illet’ sıfatı bence doğru değil. Zorunlu bir yaşam şekli dersek sanki daha yerinde olur.

    Neyse. Daha gençsiniz. Önünüzde umarım upuzun yıllar olur. Ve yine umarım daha umut dolu bakmayı başarırsınız.

    sevgiler,

    • esra hanım yorumunuz için teşekkürler aklımdan çıkmış yayınlandığını görünce gerçekten çok sevindim ve ayrıca eksiksiz kesip kırpmadan yayınladığınız için de ayrıca teşekkürler

      olumlu olmak konusunda esra hanım hani insanın bildiği ama buna rağmen kendine söz geçiremediği durumlar vardır ya bu da onlardan biri aynı durumdaki birileriyle karşılaştığımda benim de benzer cümleler kuracağımdan hiç şüphem yok aynı teselli cümleleri aynı temenniler ama işte inbazen gönül ferman dinlemiyor
      ben sanırım her şeyin yolunda gitmesini isteyenlerdenim mükemmeliyetçi tabirini pek sevmediğimden kullanmıyorum bu derslerimde de böyle diyabette desanırım derslerime bu kadar asılmamın sebebi de engel durumumdan ötürü tek çareminokuyup iyi yerler olduğunu düşünmem tabi bu her şeyin yerli yerinde olması için verilen çaba gün geliyor insanı yıpratabiliyor
      hikayemi de gerçekten güzel yazmışım kendi esprilerime gülmek beni şaşırttı güzel bir günün ardından yazılmış bir yazıydı sanırım insanın keyfi yerindeyken yaptıkları işten hem daha çok zevk alıyor hem de o işin üzerinize yüklediği külfet daha az hissedilir oluyor
      tekrar sansürsüz yayınladığınız için teşekkürler
      iyi günler

      • Mert Bey Merhaba,

        Cümlelerinizde ‘sansürsüz’ kelimesini çok kullanmışsınız 🙂 Hikayeni Paylaş projesindeki yazılar sansürsüz yayınlanıyor. Bazı detaylara çok takılıyorsunuz. Takılmayın 🙂 Aksi durumda hayatta mutlu olmak zor olur.

        Bu arada Şeriatın Kılıcı kıvamında ara sıra oluyorum. Diyabetimben.com’un farkı da burada 🙂

        Sadece dil bilgisi, imla ve yazım kurallarını düzeltiyorum. Sizin yazınız ile de baya uğraştım 🙂 Hiç efor sarfetmediğim yazılar da çok nadir 🙂

        Neyse.

        Sevgiler

  2. yazının düzeltmeye uğraşacağınız taktirde çok uğraştırıcı olacağının farkındaydım ama noktalama işaretlerinin nerede kullanılacaklarını tam bilemiyorum bunun sebebi her tür yazı işimi dinleyerek görmem ayrıca böyle dümdüz yazmak daha hızlı oluyor
    gerçekten de dediğiniz gibi küçük şeyleri fazlaca dert edinebiliyorum dediğim bir şeyi yaptığım bir davranışı bunun temel sebebi insanları kırmaktan korkmam ve olduğumdan farklı birisi olarak algılanmaktan çekinmemdir

  3. Mert Önal öncelikle geçmiş olsun. Öncelikle ben diyabet değilim ancak canımdan çok sevdiğim birisi diyabet.
    Neyse beni yazınızda düşündüren şey ” Doğal seçilimle elenmesi gereken bir kaybedendim” cümleniz. Dini boyuttan bakarsak en basit anlamda bu sizin sınavınız, şükredin ve ibadet edin diyebiliriz.Materyalist anlamda bakarsak hiç bir mücadele vermeden kendini kaybeden olarak sınıflandırmak ne kadar doğrudur ? Bana “sen ne anlarsın başından geçmemiş ” diyebilirsin ve buna verecek cevabım yok, senin gibi başarılı bir öğrenciye akıl da veremem. Diyabetliler ve destekçileri büyük bir aile, kendini yalnız hissetme. Kendini yalnız hissetmemen, hayatta her an her şeyin olabileceğine inanman ve mücadele etmen için: çiçeği burnunda istanbul hukuk mezunuyum, bilgilerim taze ve elimde bir çok not, kitap vs. var. Yani uzun lafın kısası istersen yardım edebilirim. Mail adresim ysf-kemal@hotmail.com buradan bir mail atarsan hem arkadaş olabiliriz hem de hayatta yardım edebileceğim konularda elimden geleni yaparım.

  4. Mert Merhaba, ben yaklaşık 2 ay önce buraya hikayemi yazmıştım sen de yorum bırakmıştın ondan sonra da hikayeni merak etmiştim açıkçası, yine yaşadığımız şeyler benzer ama olaylara bakış açılarimiz farklı. Bu arada ben de Gazi üniversitesinde hukuk okuyorum çevrem ailem hep üniversiteye hazırlanırken çok stres yaptığımı ya da Üniveristeyi kazandıktan sonra nazar değdiği için diyabetli olduğumu düşünüyor bu da diyabetin sebebini bulmaya yönelik mahalle çalışması 😀 sınav dönemleri strese bağlı zaten şekerde hafif bir dengesizlik oluyor aynı durum sende de var mı merak ettim açıkçası. Hep kaybeden değilsindir hayatta, muhakkak kazandıkların kazanımlarin da vardır bu yönlerle barışıp daha iyi bir bakış açısıyla devam etmen dileğiyle. Iyi gunler dileriim

    • ne güzel bir hukukçu daha
      açıkçası sınav dönemlerini pek tecrübe etme şansım olmadı belki duymuşsunuzdur iühfde dersler yıllıktır ve ben henüz 1. sınıf olduğumdan daha bir sınav dönemi gördüm
      ve ben bir de stresin diyabeti o kadar da etkilediğini düşünmüyorum zaten devamlı ders çalıştığımdan da sınav döneminde ayrıca bir yük bindiğini hissedeceğini sanmıyorum vücudumun
      şu an siz yazınca düşündüm de çevremden öyle hiç diyabetin sebebini araştıran düşüncelerle karşılaşmadım en fazla acaba genetik mi diyip geçiyorlar
      şunu da düşünüyorum bazen acaba hukuk fakültesinde okumak diyabetli biri için ne kadar doğru ileride iş dünyasında vs. tempomuz diyabetimizle uyum içinde olabilecek mi derslerin ağırlığı da düşünülünce acaba diyorum gözlerimi de hesaba katınca kendime eziyet mi ediyorum okula başladığımdan beri bu düşünceler beni yokluyor hukukun kendime ve özel durumumuza uygunluğunu sorguluyorum

      • Hukuk ile ya da ilerde meslek hayatı ile diyabeti birlikte idare etmek beni de düşündürüyor zaman zaman ve kesinlikle ben üniversite tercihi yapmadan önce diyabetli olsaydım büyük ihtimal yıllarca hayalim olsa da hukuk yazmazdım. Daha düzenli bir yaşam sağlayan öğretmenlik tarzı bir meslek tercihim olurdu , ben hakim-savcilik yönünde bir meslek tercihi etmeyi düşünürken şu an bunun gerçekten zor olacağını düşünüyorum onun yerine kurum avukatlığı ya da bir büro açma vs vs daha sade bir alanda çalışmayı tercih edecek gibiyim. Ama yine kesinlikle hukuk okumak insanı çok zorluyor, diyabetli olmak kadar zorlamasa da ikisi bir araya gelince yıpratıcı olduğu kesin.

        • yorumunuz beni bir an tedirgin etti
          ben tercih döneminde de diyabetliydim ama hiç bunları düşünmemiştim
          ama insan hiçbir şeydenemin olamıyor sanki başka bir bölümde olsak çok mu rahat edeceğiz o da bir muamma ama bazen de işte düşünüyorum acaba kendime eziyet mi ediyorum hukuk da diyabet gibi düzen istiyor her gün ilgi istiyor m-meslek yaşamı nasıl olurbilemem ama fakülte böyle en azından
          ben bir de korkuyorum ileride pişmanlık duymaktan hem sağlığımı hem de geleceğimi kayıp görmekten korkuyorum

      • Mert ve Zeliha merhaba

        Hukuk fakültesi mezunu 13 yıllık bir avukat ve tip 1 diyabetli bir çocuk annesi olarak size şunu söyleyebilirim ki endişelerinizde haklısınız. Çünkü insan bilmediği konuda endişelenir. Ama bu endişeleriniz çok yersiz. Size sırf bu örneği vermek için bunu yazıyorum. İsterim ki sizin gibi gençler hayattan yana hep umutlu olsun. Şöyle ki benim eşimde avukat ve ofisimizde çalışan çok sevdiğimiz bir meslektaşımızda tip 1 diyabetli. İnanın bana meslek hayatı hiç de zor değil. Koşturmacalı stresli ve hayli yoğun bir işimiz olduğu doğru ama işini hakkıyla yapan herkes için iş hayatı böyle değilmidir? Endişelerinizi bir kenara bırakın ve lütfen hayatınızın tadını çıkarın.

        • Hacer Hanım Merhaba,

          Yorumunuz için çok teşekkürler.

          Bahsettiğiniz gibi önümüzde harika bir örnek var. Tip-1 diyabetli avukatla ben de tanışan biri olarak hem tip-1 diyabet hem de avukatlık zor değil 🙂

          Aslında kendimden de örnek verebilirim. Bugüne kadar hızlı tüketim, ilaç, teknoloji sektöründe hem yazılım hem de satış ve inşaat sektöründe İnsan Kaynakları’nda üst düzey yönetici olarak çalıştım ve devam da ediyorum. Şu anda inşaat sektöründeyim. Toplantılar, mülakatlar, bütçe planlama dönemleri, inşaat sahasına inmek ve maaş artış ve performans dönemlerindeki hengame. Bu yoğunluklarda tip-1 diyabetli olduğumı unutuyorum. Diyabetli olmayan bireylere göre daha performanslı çalışıyorum 🙂 Bazen ekibimde bana ayak uydurmakta güçlük çekiliyor 🙂 Tip-1 diyabetimi yönetmemde de sorun yok.

          Bu örneklere baktığımızda korkmayın Mert Bey. Daha yolun çok başındaaınız ve korkuyorsunuz, endişe ediyorsunuz. Etmeyin 🙂

          Sevgiler

          • yorumlar için çok teşekkürler
            hacer hanım haklısınız insan bilmediği şeyden korkar aslında farklı bir açıdan bakınca dabir çok kişinin okumak istediği bir bölümde okuyoruz ama buna rağmen bunları düşünmek şimarıklık gibi bile düşünülebilir
            hep söylediğim gibi beni tek başına tip-1 diyabet düşündürmüyor beni gözlerim +diyabet düşündürüyor
            sizin anlattığınız gibi başarılı diyabetli avukatlar varmış benim bildiğim gibi de çok başarılı gözleri hiç görmeyen bir çok avukat var ki çok şükür benim gözlerim beni idare edebilecek seviyede görüyor işte beni düşündüren bu ikisini harmanlayabilecek miyim
            gerçi esra hanımın da deyindiği gibi iş dünyasının özelliği bu koşturmacalı ve emek istiyor
            sistem insanı tercih yapmak durumunda bırakabiliyor ya daha küçük ve sakin yaşayacaksınız ya da daha çok emekle daha güzel şeylere erişebileceksiniz
            bir de esra hanım insan bu günden gelecekte kendisini nelerin beklediğini bilmek istiyor gelecekte hiç böyle düşünmemiştim diye düşünmektense şimdiden nelerin sizi beklidiğinin farkında olmak önemli bence işte benim de bugum bu en ufak bir detayı bile düşünüyorum küçük prüzler bana fazlasıyla sıkıntı veriyor
            tekrar yorumlar için teşekkürler

  5. yusuf kemal bey teşekkürler yorumunuz için
    öncelikle her zaman tavsiyelere açığım kimsenin bilgi tecrübe ve zekasını sorgulayıp kategorize etmek bana düşmez
    bu tarz düşünsel konularda fazla düşünmek ihtimalleri tartmak da pek makul gelmiyor bazen kişi kendini bırakıyor işte

  6. Mert bey merhaba, ben de hukuk 1 de diyabetle tanışmış biri olarak söylemeliyim ki, bu sevimli arkadaş, birinci olma hırsını sürekli yaşamayı bize reva görmüyor. Aynı senin gibi, 10 puan daha yüksek almalıyım 3. değil 2., 2. Değil 1. Olmak, bu dönem ortalamamı yükselltmem lazım gibi hırslarla yaşayan biri oşarak şunu söylemeliyim ki, stresi bu kadar yakınınızda tuttuğunuzda, aslnda hedeflerden daha çok uzaklaşıyorsunuz. Kendimden örnekle; her sınav döneminde 1.5 aylık çalışma maratonumu, başarma hırsının ve beraberinde stresin en uç noktalarında yaşayıp, final haftasının ortasında yüksek şekerle hastanelik olduğumu, en yüksek not için çabalarken sınava girememenin üzüntüsünü yaşamayı bilirim, sizi de anlıyorum bu sebeple, diyabetinizle dost kalın, yardım alın, yazın, sorun, konuşalım. Hayata dair en büyük hırsınız diyabetinizi dost edinip sağlıklı yaşayabilmel olsun. Sevgiler, finallerde başarılar

Hacer için bir cevap yazınCevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Diğer yazılar

%d blogcu bunu beğendi: